67

3.2K 326 196
                                    

Yıllar sonra ilk kez ayak bastığı tanıdık ormana cisimlendiğinde, ağaçların dallarını sallayan rüzgar, saçlarını yüzüne doğru uçurmaya başladı. Azkaban'da uzayan ve kestirme gereksinimi duymadığı saçlarını oluşturduğu ince bir tokayla topladı. Hoş meltemin eşliğinde ışıkları ona ulaşan kulübeye ilerledi.

Alışık olduğu şekilde üç kez kapıya vurdu, çok geçmeden kapı açıldı. Remus Lupin donakalmış bir şekilde ona bakakaldı bir süre. Eski dostunun yüzünde hatırladığından daha fazla yara izi vardı. Kıyafetleri daha fazla yamalıydı sanki.

Narcissia Malfoy'un cömertliği ve sevgi dolu kalbi sayesinde kendi görünümü uzun zaman önce Azkaban kaçkınından zarif bir soyluya evrilmişti.

O kadar değişmişti ki... Kendini öyle şeylere adamıştı ki... Remus Lupin'i görmek derinlerde bir yerlerde gizli kalmış yarasını sızlatmıştı.

O artık Remus Lupin'in tanıdığı Sirius Black değildi. Ailesinin hep istediği gibi... bir ölüm yiyendi.

Yüzüne oturan bir sırıtmayla söyledi. "Selam dostum."

Aldığı karşılık sıkı sıkı bir sarılmaydı. "Patiayak..." dedi Remus titrek bir sesle. Aynı şekilde Sirius'un da içi titremişti. O kadar uzun zamandır ona bu şekilde seslenilmiyordu ki...

"Aylak..." diyebildi sadece.

"Özür dilerim." dedi hemen Remus. "Çok özür dilerim. Senin James ve Lily'e ihanet edebileceğine inandığım için özür dilerim. Gerçeğin peşine düşmediğim için..."

"Senin bir suçun yok." dedi Sirius ve ister istemez kinle ekledi. "Hepsi Dumbledore'un suçu."

Remus sarılmalarından ayrılırken kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun pati?"

Sirius hafifçe gülümsedi. "Beni içeri davet etsen iyi olur. Konuşacak çok şeyimiz var."

"Üzgünüm." dedi Remus ve hemen kapının önünden çekilip geçmesi için Sirius'a yer açtı.

Sirius kulübenin hatıralarından neredeyse farksız olduğunu fark etti. Basit ve gerekli eşyalarla donatılmıştı. Yemek pişirmek için oluşturulmuş küçük bir ocak ve tezgah... Masa, yatak, dolap, sandalye... Basit bir koltuk... Banyo ve tuvalete açılan kapı...

Koltuğa oturduğunda Remus hemen yanına oturmuştu. Ondan bir açıklama beklediği açıktı ama Sirius nereden başlaması gerektiğini bilmiyordu. Derin bir nefes verdi.

"Mahkeme çıkışında bana seslenmeni neden duymazdan gelip Malfoylarla döndüğümü merak ediyor olmalısın. Dürüst olmak gerekirse sana neleri ne kadar açıklamam gerektiğini bilmediğim için öyle davrandım. Seni görür görmez her şeyi dökülmekten korktum."

Remus gerilmeye başlamıştı ama arkadaşının sözünü kesmedi. "Uzun zamandır büyük bir sırla yaşıyorum. Öyle ki, Azkaban'da aklımı kaçırmama sebep olan şey ruh emiciler değil, bu sırdı. Bu sır, Peter'in -ismi tiksintiyle söylemişti- gerçek sır tutucu olması değildi. Bundan çok daha fazlası... çok daha korkunç bir sır..."

Remus yutkundu. Eğlenmeyi seven, konuşmasının yarısına espriler katan arkadaşını nadiren bu kadar ciddi görmüştü.

"Onun bir oğlu olduğu... Karanlık Lo- Kim Olduğunu Bilirsin Sen'in bir oğlu olduğu doğru. Eleanor... Benim ablam gerçekten de onun çocuğuna hamileydi. Ve o çocuk doğdu. Eleanor doğumda öldü ama o çocuk hayatta kaldı. O yaşıyor."

Remus şaşkın bakışlarla, neredeyse fısıltıyla sordu. "Kim? O çocuk kim? Şimdi nerede?"

"Bize çok yakın. Her zaman çok yakındı. O çocuk Harry. Bizim Harry'miz."

Marvolo RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin