Abimler gelince onlarla birlikte dışarı çıktık. Akşama doğru eve döndük. Salonda çay içiyorduk. Abimler televizyon izliyordu. Ben ve Elçin de telefonlarımızla uğraşıyorduk. Kapı çaldı. Herkes açmamı söyler gibi bakış attı. Göz devirerek ayağa kalktım. Kapıyı açtım.
"Babaanne?!"
"Ula dillu! Ula dillu!" diye beni kenara ittirip içeri girdi. Şokla içeri girdim. Abimler ve Elçin ayağa kalkmış şaşkınca babaanneme bakıyordu.
Alperen abim şaşkınca "Pembe sultan senin ne işin var burada?" dedi. Pembe sultan bastonuyla Alperen abimin omzuna vurdu.
"O ne demek ula?!"
Toprak abim "Hoşgeldin pembe sultan." diyip elini öptü. Sırayla hepimiz elini öptük. Koltuğa oturdu. "Dillu!" diye bağırdı. Elimle kulağımı tuttum.
"Pembe sultan, bu da kulak!" diye mırıldandım. Sahte bir gülümsemeyle pembe sultana baktım. "Efendim, pembe sultan?"
"Sen kimu soydun elalemun içinde, bahçede?"
Abilerim bakışları anında kararmıştı. Elçin şaşkınlıktan ağzını kapatmıştı. Polat abim duymamış olmayı diler gibi "Ne etmuş ne etmuş?" dedi.
"Komşusinu bahçede soymiş."
Duyduk babaanne, sayende duyduk. Tekrar etmeme gerek yok.
"Yok öyle bir şey babaanne. Nereden çıkardın sen?"
Alperen abim "Ula sen ne ettun?!" diye bağırdı.
"Anlat dillu! Kaç yıldır susmaysin. Şimdi mu susacağun tutti?"
Pembe Sultan bir dur da!
"Ya yok öyle bir şey! Biz sabah kahvaltıdan sonra Elçinle çay içmek için bahçeye çıktık. Yan komşumuz kardeşleriyle birlikte bahçeye çıkınca Elçin onları yanımıza davet etti. Kibarlık açısından.. Sen hep bir şey yer, içerken gelene de ikram etmez misin? Edersin, Pembe Sultan. Hatırla. Geçen yaz Trabzonda Ademin annesi Ayşe teyzeye çayı geç getirdim diye beni tarlada ısırgan kova-.."
"Dillu sus! Olayı anlat bağa. Ne ettun sen?"
"İşte çaya çağırdık. Elçin, Bade ve Sude ayakkabıya bakmak için içeri girdi. Ben, Derin ve Çınar birlikte oturuyorduk. Çınar'ın çayı bitince ben de doldurdum. Ona uzatırken yanlışıkla üstüne döktüm. Çocuk yanınca tişörtünü çıkarttı. Derin de buz ve tişört getirmeye gitti. O ara gördüler heralde. Derin hemen sonra geri geldi zaten. Bu kadar yani. "
"Mahalledekiler ne pok yemeye basay sizi?!"
"Ama ben anlatıyorum sen-.."
"Sus dillu!" diyip bastonunu omzuma vurdu. Kaçmaya başladım.
"Ama babaanne dinlemiyorsun ki. Ben sana-.."
"Ula geberteceğum seni!"
"Babaanne bir dinle!"
Kaçacak yer kalmadığı için bahçeye çıktım. Elçin babaannemi tutuyordu.
"Ula dillu! Elalemun herufini bahçelerde mi soyaysin?! Biz seni böyle mi yetiştirdik?!"
"Ya yanlış anladın diyorum, babaanne! Dinlemiyorsun ki!"
Çınarlar kavga var sanıp gelmişti. Babaannem hala avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Herkese rezil olmuştum. Yapmadım diyordum, niye kimse inanmıyordu?! Bahçeden koşar adımlarla çıktım. Yine sulu gözlülüğüm tutmuştu. Yaşlarımı durduramıyordum.
Biri kolunu omzuma atınca refleks olarak ona döndüm. Alperen abimdi. Gülümsüyordu. Bir el de belime sarılınca diğer tarafıma baktım. Polat abim de yanımdaydı. O da gülümsüyordu. Ağlamaya devam ettim. Kaldırım taşına oturduk. Biri bir yanağımı, diğer diğer yanağımı siliyordu.
"Polat abi; sen diyordun ya bu sakarlığın yüzünden geliyor başına ne geliyorsa diye, haklıymışsın."
"Tamam abiciğim. Sinirle söylenmiş şeyler onlar. Biz seni biliyoruz."
"Babaannemin sinirliyken gözü dönüyor. Bilmiyor musun? Boş yere ağlama."
Bir süre öyle oturduk. Yaz ayında olmamıza rağmen rüzgar hafif hafif esiyordu.
"Hadi kalk, eve gidelim."~Alperen
Başımı salladım. Yavaş yavaş yürüdük. Bakkalın önünden geçerken Polat abime imalı bir gülümseme gönderdim. Gülerek saçımı karıştırdı. İçeri girdik. Bir sürü çikolata ve abur cubur aldık. Kapıyı anahtarla açtılar. Toprak abim, babaannem ve Elçin oturuyordu. Beni görünce Toprak abim ayaklandı. Poşetlerle birlikte ona hiç bakmadan odama girdim. Peşimden geldiğini ayak seslerinden anlayabiliyordum. Odaya girip kapıyı kilitledim. Camımdan tıkırtı sesi geldi. Daha sonra içeri Çınar girdi. Konuşmadan ona bakıyordum.
"Nolduğunu anlatacak mısın?"
Nefesimi ciğerlerimi boşaltırcasına sesli bir şekilde verdim. Konu onu da ilgilendirdiği için açıklama yaptım.
"Sen tişörtünü çıkarttığında mahalleli bizi görmüş. Yanlış anlamış. Babaaneme nasıl gitti bilmiyorum ama gitmiş. Trabzondan geldi. Ben her zamanki sakarlığım diye kimseye anlatma gereği duymamıştım. Babaannem de yanlış anladığı şekilde anlatınca.."
Başını salladı. Yanımdaki koltuğa oturdu. Halıya bakıyordum. "Özür dilerim." diye mırıldandım.
"Sen iyi misin?"
Başımı salladım. Koltukta ki çikolata çöplerine baktı.
"Bunların hepsini sen mi yedin?"
Başımı salladım. Çikolatamdan bir ısırık daha almak için ağzıma götürürken çikolatayı elimden çekti.
"Napıyorsun?!"
"Şeker komasına girmeni engelliyorum. Bu kadar çikolatayı yiyip napmaya çalışıyorsun?"
"Sanane ya. Versene!"
Kapı tıklandı.
"Kum, aç kapıyı konuşalım."
Kalkıp kapıyı açtım. O şaşkınca Çınar'a bakarken abimlerin görmemesi için onu kolundan tutup içeri soktum. Kapıyı tekrar kilitledim.
"Sen nereden geldin?"
"Camdan. Arkadaş kapıyla camı ayıramıyor da."
"Senin bu kardeşin de çikolatayla suyu ayıramıyor. Su niyetine kaç paket çikolata yedi."
Elçin elini beline koyup bana baktı.
"Yine mi Kum?"
"Başlayacaksan seni de kapı dışarı edeceğim Elçi."
Ağzına hayali bir fermuar çekti.
"Elçin geldiğine göre ben gideyim. İyi geceler, laz kızı."
"İyi geceler."
Gülerken camın önüne gitti. Ben de peşinden gittim. Bacaklarını sarkıttı. Tam inecekken durdu. Bir yere
bakıyordu. Odaklandığı yere bakınca şaşkınlıktan dudaklarım aralandı.Gönül abla..?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir deli Kumsal
ChickLit(Wattpadde Bir deli Kumsal adlı ilk kitaptır.) (Düzenleniyor...) Üç abiyle yaşıyorsanız, bela mıknatısıysanız ve fazla güzelseniz hayat sizin için çok zordur. Bir de karadenizliyseniz... Geçmiş olsun. Mahallenize üç kız kardeşiyle bir adam taşınırs...