48 saat.48 saat.
48 saat.
47 saat.
46 saat.
45 saat.
Düşünmek için harcadığım zaman aslında ciğerlerime doldurduğum tuzlu su gibiydi. Zaman beni yutup, boğuyordu. Boğuluyordum, nefes almak için çıkabileceğim hiç bir yüzeyin olmadığını bile bile.
Gözlerimi aynı noktaya dikmiş düşünürken artık her şeyi görebiliyordum. Her şeyi hatırlıyordum. Ciğerlerime dolan saniyelerin güçlü akıntısı ile düşüncelerim berraklaşmıştı. Ölüme yaklaştıkça daha çok anlamaya başlıyordum. Öldükçe, görmeye başlıyordum.Hatalarımı.
Günahlarımı.
Kendimi.Geçmişimle barışmıştım.
Geleceğim ise önümdeki 45 saate sıkışmıştı.Ölürken izliyordum şimdi kendimi. Ve tam bu anı seçmiştim kendimle barışmak için. Tam ölüyorum derken affetmiştim kendimi.
Hakan'ın beni terk ettiği hastaneden dışarı çıkarken acele etmemiştim. Şimdi zaman beni avlamıyordu. Şimdi ben onun peşinden koşuyordum. İlk defa, o benim enseme yapışmamıştı, ben ona sıkı sıkı sarılmıştım.
Ölmekten korkuyordum. Hep korkmuştum.
Hep yalan söylemiştim.
Artık ölümden kaçamayacak olmanın sakinliğini yaşıyordum. Seçim yapamayacak olmak zannettiğim kadar kötü değildi, aksine ilk defa huzur bulmaya bu kadar yaklaştığımı hissediyordum.
Sonumu bilmenin verdiği dingin ruh hali vardı üzerimde.Koşmama gerek yoktu, kaçmama gerek yoktu.
Sonum beni kendi bulacaktı.
Sonum beni biraz geriden takip ediyordu.Ölecektim.
Şimdiden ölmeye başlamış olmalıydım.
Gerçekten hazır mıydım ölmeye?
Gerçekten kabul etmiş miydim?
Yoksa içten içe hep bir çıkış yolu bulabileceğimi mi düşünmüştüm?Ölüyordum. Bu sefer gerçekten ölüyordum.
Yok olup gidecektim.
Bir hiç olarak, şeytanın avukatı olarak.
Af dileyemeden.
Yaptığım hiç bir şeyi telafi edemeden.Doğru şeyleri yapmaya çalışırken bile en büyük hataları yaparak ölecektim.
Yine bir katil olarak, yine arkamda hayal kırıklığı bırakarak gidecektim.
Hayatta kalmak için kaçtığım bu şehir benim mezarım olacaktı. Öyle değil mi?
Korkmak istemiyordum.
Bir katil olarak ölecekken, en azından bir korkak olarak ölmek istemiyordum.Başarmak istiyordum.
En ufak şeyi, en küçücük savaşı bile kazanmadan ayrılmak istemiyordum bu hayattan.
Ben sürekli kaybeden, sürekli daha çok dibe batan biri olarak, bu sefer, gökyüzüne bakmadan gözlerimi kapatmak istemiyordum.Bu yüzden düşündüm.
Düşündüm.
Düşündüm, durdum.
Karar verdim.
Kaybederek ölmeyecektim.
Savaşarak ölecektim.
Ne kadar kaybettiğimi ya da ne kadar kazandığımı umursamadan, sadece savaşmak için savaşarak ölecektim."Beril!"
Birinin bana seslendiğini duyduğumda irkildim, artık bana seslenebilecek kimse yoktu çünkü.
"Beril."
Arkama döndüm.
Sağıma baktım.
Soluma baktım.Kimse yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avukat
ActionHiç bir şeyden korkmayan birini ne kadar tehdit edebilirsiniz ki? "Beyefendi burası dağ başı değil, bir hukuk ülkesi. Anayasası olan bir ülkede kimse kimseyi bu şekilde tehdit edemez." "Ne yazık ki sizin kitaplarınızın adaleti sokakta geçmiyor...