———-
"Beril ne yaptın? Sen insan olamazsın Beril! Sen benim kızım olamazsın!"Dışarıda siren sesleri yükselirken son bir haykırışla kollarından tutup çocuğu sıkmaya başladı.
"O senin annen Beril! Annen! Nasıl? Neden!"
Adam ağlıyor ama bir yandan sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Bütün bunlar küçük kızın boş bakan gözleri önünde gerçekleşiyordu.
"Annenin ölümüne izin verdin! Onu ölürken izledin, yardım çağırmadın! Sen insan olamazsın! Sen şeytansın!"Polisler gürültülü bir şekilde evlerinin dış kapısını yumrukladılar. "Aç polis!"
Cevap vermeyen çocuğa son kez baktı adam. Kollarında eşinin cansız bedeni yatıyordu. Eğer bu çocuk isteseydi şu an kadın nefes alıyor olacaktı.
"Ağlamıyorsun bile! Annen gözlerinin önünde öldü. Ağlamıyorsun, yardım etmedin. Sadece bakıyorsun."
Adam karşısında ki çocukla mı konuşuyordu yoksa cansız bir obje ile mi bilmiyordu. İkisinden de aynı tepkiyi alacağından emindi. Bu karşısında ki kız çocuğu onun hayatını mahvetmişti. Onun bir ruhu yok diye düşündü adam.
"Haklılardı, sen şeytanın yer yüzündeki bedenisin."
————-"Kaldır ellerini! Kaldır! Kıpırdama!"
Polislerin öfkeli sesleri daha da yaklaşırken öylece bekledim.
"Al şunu! Al! Al!"
Hızlı bir şekilde Kuzey'i ensesinden tutup yere bastırarak ters kelepçe taktılar ve aynı sert şekilde kaldırıp uzaklaştırdılar. Ona oldukça kaba davrandıklarını fark ettim. Polislerin ona olan nefreti benimkinden çok daha fazlaydı. Bir zamanlar ulaşamadıkları bu adam şimdi avuçlarının içindeydi.
Kuzey'e göre ben çok daha sakin bir şekilde tutuklanırken kafamda durmadan hesap yapıyordum. Bu işten nasıl kurtulurum onu düşünüyordum.Binadan polisler eşliğinde indirilip dışarı çıkarıldığımızda yüzümde patlayan flashları ve onlarca gazeteciyi beklemiyordum. Nasıl bu kadar çabuk haberleri olmuştu?
Kulağımda habercilerin sesleri yankılanırken karanlığa alışmış gözlerim ani gelen ışıkla kısılmışlardı.
Gazetecilerin odak kaynağı Kuzey Varal'dı tabiki.
İstanbul'un bir zamanlar en önemli ismi şu an bir hayduta yakışır şekilde göz altına alınıyordu. Tam bir show yapılacaktı. Kuzey artık onların pençesinde bir kurbandı.Polis arabasına bindirildiğimde dışarıda ki insanları izliyordum. Büyük bir haber fırsatıydı bu. Medyayı günlerce meşgul edecekti. Tahmin edebiliyordum neler yazacaklarını, neler anlatacaklarını. Televizyonlar bas bas bağıracaktı. Bir zamanlar ona yalakalık yapan adamlar şimdi onun en büyük düşmanı gibi lanse edeceklerdi kendilerini. Büyük bir av düşmüştü ellerine ve herkes kopartabilecekleri en büyük parçayı kopartmak için fırsat kolluyordu.
Yanımda ki polisler kendi aralarında konuşmaya başladılar.
"Bu saatte ne işi var bu kadar adamın?"
Diğer adam ilgisizce cevap verdi.
"Bilmiyorum, elbet biri haberi uçurmuştur. Kuzey Varal ve avukatı haftalardır aranıyor sonuçta."Polis arabası sirenlerini yakıp şehirde ilerlemeye başladığında camdan, her zaman yaptığım gibi, dışarıyı izlemeye başladım.
Ufukta güneşin doğuşunun habercisi turuncu ışıklar kendini gösterirken hâlâ batmamış olan dolunay ışıl ışıl parlıyordu. Fakat o da birazdan batacak ve güneş onun yerine gökyüzünde yerini alacaktı.İnsanlar yavaş yavaş günlük hayatlarına başlamışlardı ve kendi hallerinde sokakta yürüyen kişiler sokakta kaynıyordu. Herkes kendi hayatının yarışında bir koşucuydu. Burası kalabalık ve çok yoğun bir şehirdi. Sürekli hareket halindeydi. Sürekli bir telaş vardı. Geç kalmak insanların kabusu olmuştu. Sadece işlerine değil herhangi bir şeye geç kalmak istemiyorlardı. Erkenden yola çıkıyorlar, hayatı kaçırmamak için hızlı hareket ediyorlardı.
Mağazalar kepenklerini açıyor, işçiler işlerine gidiyordu. Güneş doğarken şehirin gürültüsü de yükseliyordu. Şehir de uyanıyordu.
Sokakta yürüyen bu insanları düşündüm, onların hayatlarını. Her birinin farklı bir hikayesi vardı.
Yanımızdan geçen giden araçlar farklı farklı yaşam hikayeleriyle doluydu. Onlar beni bilmiyor, ben de onları tanımıyordum.
Eğer bir gün zorda kalsam hangisi dönüp bana yardım ederdi? Ben hangisine elimi uzatırdım? Bir zamanlar bizi birleştiren toplum bağları artık yok olmuştu. Şimdi sokakta biri can verse insanlar sanki doğal bir şey olmuş gibi monoton hayatlarına devam ederdi. Biz artık ayrılmış, kendini diğer insanlardan kopartmış bir toplumduk. Bencillik bu sokaklarda hüküm sürüyordu. Yere çökmüş dilenen insanlardan yüzlerini çevirerek kaçan kişilere baktım. Haklılar mıydı? İnsanlardan ve onların acılarından sıyrılmıştık. Kendi dertlerimize yoğunlaşmıştık.
Artık görmek istemiyorduk. Acıyı, çaresizliği yok saymak ve hayatımıza devam etmek istiyorduk.
Yanan biz olmadıkça, şehirin ateşine su dökmeyi bırakmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avukat
ActionHiç bir şeyden korkmayan birini ne kadar tehdit edebilirsiniz ki? "Beyefendi burası dağ başı değil, bir hukuk ülkesi. Anayasası olan bir ülkede kimse kimseyi bu şekilde tehdit edemez." "Ne yazık ki sizin kitaplarınızın adaleti sokakta geçmiyor...