Sonunda evime geldiğimde düşünmek için vakit bulabilmiştim. Her ne kadar gözü kara bir şekilde bu yola çıksam da endişe duymadan edemiyordum.
Başıma nasıl bir iş almıştım böyle?Derin bir nefes aldım. Yarın İhsan beyin davası vardı. Konsantre olmalıydım. Şimdi kolları sıvama vaktiydi.
Gardımı düşüremezdim. Tereddütlerle vaktimi boşa harcayamazdım. Yapmam gereken çok şey vardı.Kendimi toparlamak için uğraştığım halde içimde büyüyen kötü hislere engel olamıyordum. Başıma çok büyük bir bela almış olabilirdim. Belki altıncı hissimdi konuşan, belki de sadece anlamsız korkularım.
Ama farkındaydım, hayatım bu noktadan itibaren tamamen değişecekti. Kalbimde ilk korku filizleri yeşermeye başlamıştı bile.Korkmak iyi bir şeydi. Korkusuz insan hata yapardı. Korku duyan ise tedbirli davranırdı. Korku insanı hayatta tutardı. Ve ben ne olursa olsun hayatta kalıp hayalini kurduğum şan ve şöhrete ulaşmalıydım.
İlk başta bu davanın beni böylesine içine çekeceğini ve takıntı haline getireceğimi düşünmemiştim. Neden bu dosyayı can simidim olarak görüyordum? Neden her şeyi göze alıyordum?
Peki bu Kuzey Varal gerçekten kimdi? Bu adamı daha önce hiç görmemiştim. Haberlerde ara sıra adını duyardım. Ilgimi çeken kısım her zaman insanların ona olan bakışları olmuştu. O bakışlarda korku dışında bir şey daha vardı. Nefret vardı.
Nasıl bir şey olduğunu biliyordum.
Insanların birine nefretle bakmasının nasıl ağır bir duygu olduğunu yaşamıştım.
Nefret sizin sırtınızda taşıdığınız bir yüktü, kimi o yükü daha büyük gözükmek için kullanıp korku salıyordu, kimi de onun altında ezilip tamamen yok oluyordu.Nefretin yanında getirdiği bir duygu daha vardı. Merak, insanlar nefret ettikleri kişiyi daha çok görmek, omun hakkında daha çok bilgi almak istiyorlardı.
Üstelik öfkelerini kusmak için bir kişiye ihtiyaç duyuyorlardı. Insanlar nefret edecekleri birilerini arıyorlardı. Bir şeyleren nefret etmek bizim doğamızda vardı. Kuzey Varal bu isimlerden biriydi. Hem nefret edip, hem korku duyuluyordu. Bu yüzden onunla işgili her haberin büyük ses getireceğinden emindim.
Daha fazla bu adamı düşünmemeye çalıştım. Önemli olan bu davayı kazanmamdı. Sonra kısa süreliğine İngiltereye gidebilirdim. Ortalık biraz durulana kadar kaybolabilirdim. Kaybolmak kolay değil miydi? Peki kendimden kaçabilir miydim? Geride bıraktıklarım benim peşimden sonsuza kadar gelecekti. Biliyordum.
Belki de bir kaç yıl içinde unuturdum. Zaten beni kimsenin özleyeceğini sanmıyordum. Unutulmayı istedim. Bir gün gelsin ve herkes her şeyi unutsun. Yeni bir başlangıç yapayım. Hatalarım yüzüme vurulmasın. Ne garip, hem unutulup yeni bir başlangıç yapmak istiyordum. Hem de hafızalara kazınıp bir efsane olmayı. Bir gün gelsin ve insanlar benim ismimi nefret ile anmasın istedim.
Bu düşüncem aklıma kızları getirdi.
Onlar belki bana nefretle, küçük düşürerek bakmayan tek kişilerdi. Onlara bile zarardan başka bir şey getirmemiştim. Neye dokunsam kendim ile birlikte bir bilinmezliğe sürüklüyordum.Ya benim yüzümden başlarına bir iş gelseydi? Ama bunu onları karıştırmadan düşünmem gerekirdi. Şimdi pişman olmanın bir fayfası yoktu. Artık geri dönüşü yoktu.
Düşündükçe içimi sıkıntı basmaya başladı.
Asıl sorun, ben bu davayı nasıl çözecektim?
Sanki çok büyük bir kasırganın ortasında kalmadan son huzurlu anlarımı yaşıyordum.
Gelecekten, ve zamanın getireceklerinden endişe duyuyordum. Neyi ön göreceğimi, neyi planlayacağımı bilmeden atlamıştım bu dipsiz kuyuya. Yolumu yüzerek bulurum sanıyordum. Fakat su boyumu aşıyordu. Ve eğer dikkatli davranmazsam boğulabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avukat
ActionHiç bir şeyden korkmayan birini ne kadar tehdit edebilirsiniz ki? "Beyefendi burası dağ başı değil, bir hukuk ülkesi. Anayasası olan bir ülkede kimse kimseyi bu şekilde tehdit edemez." "Ne yazık ki sizin kitaplarınızın adaleti sokakta geçmiyor...