——-"Sen benim gibi olmayacaksın Beril. Sen büyüyeceksin. Çok büyük bir insan olacaksın. Sen benim gibi küçük bir mahallenin küçük bir evinde toprağa bakarak can vermeyeceksin."
"Olamıyorum.... Ben sizin gibi olamıyorum."
"Korkuyor musun Beril?"
"Pişman mısın?"
"Neden Beril? Neden yaptın bunu?"
"Sen büyük adam olacaksın. Okuyacaksın."
"Şeytansın sen. Şeytanın avukatı."
"Benim kızım hasta, hiç bir şey hissetmiyor, bunun bir çaresi yok mudur?"
"Gök yüzüne bakacaksın sen, hep yükseklerde olacak benim kızım."
"Ben, beni ölüme terk eden birini hatırlıyorum."
"Adalet hileyle hurdayla sağlanmaz avukat hanım."
"Sen bizi gururlandıracaksın Beril."
Gözlerimi araladığımda Ali ile hâlâ aynı odadaydık. Günlerdir uykusuzluğun verdiği bir ağırlık vardı üzerimde. Canım yanıyordu.
Bir an önce Adnan meselesini halletmek zorundaydım. Zamanım kalmamıştı artık.
Uzandığım yerden Ali'nin biraz ileride televizyon izlediğini görebiliyordum.
Yine aynı programı izliyordu.
Ekranda erkek sunucu bir şeyler anlatırken kırmızı şeritle geçilen altyazı vardı.
Ali'yi rahatsız etmemek için sessiz kaldım. Televizyondan gelen sese rağmen oda çok sessizdi. Sahte bir huzur hakimdi sanki. Huzurlu değildik ama kavga etmeye gücümüz kalmamıştı. Biz de sessizce birbirimizin varlığına tahammül ederek zamanın geçmesini bekliyorduk.Bu bana babamı hatırlattı. Bana tahammül etmek zorunda kalışını. Artık en ufak bir şey bile bana onu hatırlatıyordu. Yine onları hatırlıyordum. Hayatım, birbirine tahammül etmek zorunda kalan insanların arasında geçmişti. Ali ile de böyle olmasını istemiyordum.
"Ne izliyorsun?" diye sordum sessizliği bozmak için. Basit bir soru olabilirdi ama bazen iki insanın arasına giren sessizliği yıkmak bir kaç basit kelime ile çözülebilirdi. Bunun yerine benim annem ve babam sessizliğe boyun eğmişlerdi. Sessizlik ve kimsesizlik bizi öldürmüştü.
Ali cevap verecek mi diye merak ettim.
Bir süre gözlerini bana çevirmedi.
Daha sonra anladım.
O da sessiz kalmak istemiyordu.
"Yetiş Vatansever diye bir program. Kayıp insanları falan arıyorlar."
Sanki ilgileniyormuş gibi devam ettim basit sorularıma.
"Kimi arıyorlar?"
Ali de sanki önemliymiş gibi cevap verdi.
"Kayıp bir kadını. Babası katıldı programa."
Televizyona baktım. Ekranda 40lı yaşlarının ortasında hafif beyazlaşmış saçlarıyla bir adam vardı. Bu adamın sunucu olduğunu tahmin etmiştim. Hemen yanında daha yaşlı bir adam kameraya bakıyordu. Yaşlı olan adamın kayıp kızın babası olduğunu tahmin etmek çok zor değildi. Gözlerinde insanların sevdiklerini kaybettiğinde paylaştığı acı vardı. O acıyı tanıyabiliyordum.
"Özge nasıl?" diye sordum.
"İyi." dedi kısaca.
Ali ile eskisi gibi değildik ve bu beni korkutuyordu. Kopan bağlardan değil, ben en çok yarım kalan bağlardan korkuyordum. Bir insandan hem uzaklaşmaktan, hem de her şeyin eskisi gibi olduğu zamanları özlemekten korkuyordum. Çünkü geçmişi özlemek, çaresi olmayan bir hastalıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avukat
ActionHiç bir şeyden korkmayan birini ne kadar tehdit edebilirsiniz ki? "Beyefendi burası dağ başı değil, bir hukuk ülkesi. Anayasası olan bir ülkede kimse kimseyi bu şekilde tehdit edemez." "Ne yazık ki sizin kitaplarınızın adaleti sokakta geçmiyor...