Kapı önünde Dağ Çiçeğim'e sıkı sıkı sarılmış onun üşümemesi için bir saniye bile gevşetmiyordum sarılmamı. O ise göğsüme iyice sinerek derin bir uykuya dalmıştı. Bir ara ben de uykuya dalacak gibi olmuştum fakat Asmin'in üzerimizdeki battaniyeyi tamamen kendi üzerine çekmesiyle soğuktan tir tir titremeye başladım."Acil bir şey yapmalısın Ezman ağa sabaha kadar donarak öleceksin yoksa."
Başımı hafif kaldırıp omzumun üzerinden ardıma baktım. "İç ç ç s s s ses?" diye seslendim dişlerimi birbirine çarptırarak. "S s s sen dı dı dı daha gi gi gi git-me-me-medin mi?"
"Gitmedim. Öyle bir kere bay bay yapmakla gönderemezsin beni. Hem iyi ki de gitmemişim. Yoksa seni kim kurtaracaktı?
"Ne ne ne ne yapacak-s-s-sın?"
İç sesim küçük bir kahkaha attıktan sonra "Tabii ki en iyi bildiğim şeyi yapacağım Ezman ağa." diyerek benden uzaklaşmaya başladı. "Gidip evde birilerine musallat olacam."
Kısa bir süre sonra üst katın penceresinin önünde iç sesimin o cırtlak sesi yankılandı gecenin karanlığında.
"Bedev anaaaaa... eğer Dağ Çiçeğim'i bizden kaçırırsan iki elim yakanda olur Bedev anaaaa!"
Gidip uyanması gereken en son kişiyi uyandıracaktı salak iç ses. Anam bizi Küçük Berdelim'le böyle sarmaş dolaş görürse Asmin'in onunla kaçmayacağını anlardı.
"A a a anamı d d d değil iç iç iç ses!" diye mırıldandığımda üst kattan: "Duydum seni Ezman ağa! Gülçin halana geçiyorum o zaman. Tamam mı?" diye seslenen iç sesim, ben tamam demeden, bir hayalet gibi Gülçin halamın ismini uğuldamaya başladı.
"Gülçiiiiiiiin... Çin çiiin... Senin adın neden Çin? Hadi uyaaaaansanaaa susamışsındır... Çişin de gelmiştiiiirr... Gül çiiiiiiiiiiin..."
İç sesimin bu hortlak sesine uyanmayanı da nebileyim... "Hala kurbanın olayım çabuk uyan. Kıçım dondu burada." diye içten içe söylendiğimde iç sesim üst katta adeta kendini yırtmaya başladı.
"Halaaaa! Uyansana ama! Ezman kısır kalacakmış burada!"
Halam yine uyanmayınca bana seslendi yine. "Lan oğlum Ezman uyanmıyor bu halan napcaz?"
Benimse artık cevap verecek halim kalmamıştı. Kirpiklerime asılan derin bir uyku göz kapaklarımı düşürmek üzereydi. Üşüyordum... Dağ çiçeklerinin kokusu beni sarıp sarmalarken ben sadece uyumak istiyordum. Gözlerimi kapatıp kendimi bu derin uykunun kollarına bırakacaktım ki iç sesimin çoşkulu bir şekilde "Ezman ağa Gülçin halanı uyandırmayı başardım sonunda! Şu anda aşağı geliyor olmalı, hadi kalk!" diye şakıdığını duydum.
Bunu duyduğumda içim tekrar canlandı. Gözlerimin perdesini kaldırmak için var gücümle savaştım ama açamadım. Çok garip, iç sesimin kalkmam için bana yakarışlarını çok net duyabiliyordum hatta ona içten içe cevap da verebiliyordum ama kıpırdayamıyordum bir türlü. Kendi bedenimin içine haps olmuş gibiydim. Galiba donmuştum.
"Zalim yazar bana bu sonu mu reva gördün?" diye geçirdim içimden. İnsan öldürecekse de düğünden sonra öldürür değil mi arkadaş?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)
PoetryBu kitapla bambaşka bir töre hikayesi okuyacaksınız. Bol kahkahalı kimi zaman gözyaşları içinde kimi zaman da öfkeleneceksiniz. Ama bir karakter var ki o sizden biri. Onu seveceğinize emimim. Ezman okumak için gittiği ve orada kalıp çalışmaya başl...