Karımın yüzünü ilk defa görüyordum, daha doğrusu gözlerini çünkü efsunlanmış gibi gözlerinde asılı kalmıştım."Hani o senin mecburiyetindi? Karın mı oldu şimdi? Tabii sen de haklısın böyle mecburiyete can kurban."
Duyduğum bu cırtlak ses de kimindi? Ürkekçe bakışlarımı odada gezdirip sesin nereden geldiğine baktığımda "Beni dışında değil için ara Ezman Ağa! İç sesinim ben senin." diye bir ses duydum yeniden.
"İç sesim mi?" diye sayıkladım içimden. Peki daha önce neden duymamıştım bu iç sesimin sesini? İnsanın iç sesini sesli bir şekilde duyması normal miydi?
"İşin o kısmını fazla kurcalama Ezman Ağa! Sen soruma cevap ver! Hani o kız senin mecburiyetindi? Karın mı oldu şimdi?"
İç ses miç ses, ya da her neyse işte... İstemeden de olsa beni kendime getirmişti. Bu kız benim karım değildi sadece mecburiyetimdi. Gözlerimi mecburiyetimden kaçırarak, "Centilmenlikle alakası yok. Hem söyledim sana, ben sığmam oraya." dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. Dudağımı hafif yana kaydırıp şımarıkça gülümsedim. "Merak etme senin evdeki sedirlere benzemez, rahattır, en pahalısını aldık," diye ekledim havalı bir şekilde. Aslında maddiyata önem veren biri değildim ama onu sinirlendirmek istiyordum galiba. Bunu neden istediğimi bilmiyordum.
"Haklısınız ağam benim gibi maraba dururken siz ne diye kanepede yatasınız ki? Benim için o kanepe bile çok, ben yerde de yatarım." diye alaylı bir ses tonunda konuşarak etrafımda bir tur döndü. Sonra yatağın üzerindeki geceliğe uzanıp eline aldı. "Çıkar mısın soyunacağım." dedi o muhteşem gözlerini gözlerime temas ettirerek.
"Hayır çıkmam!" diye itiraz ettim. "Karısı ağayı kapıda bekletti dedirtmem kendime. Odada banyo var orada üzerini değiştirebilirsin."
Zümrütleri bana öfkeli bakışlar attıktan sonra oflayarak banyoya doğru yol aldı. O gidince ben de hemen damatlığımı çıkarıp bir eşofman altı giyindim. Üzerime de beyaz sade bir tişört geçirirken onun az önceki tepkisini hatırlayıp gülümsedim. Ben "Tamam Ağa'm, olur Ağa'm." diyen basit ruhlu bir kadın beklerken benim gibi âsi ruhlu biri çıkmıştı karşıma. Gerçi bu onun benim berdelim olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Yüzümde solan tebessümümle yatağa girip yorganı göğsüme kadar çektim. Bir süre onun odaya dönmesini bekledikten sonra oflayarak yataktan kalkıp banyonun kapısını tıklattım. "Orada mısın heey? Çıkamadın bir türlü."
"Hay Allah ses de vermiyor, bayılmış falan olmasın?" diye yankılandı yine içimden dışa doğru.
İç sesime hak verip kapıyı tekrar tıklattım. "Heyy... Sana diyorum! Ayıldın mı bayıldın mı bir ses ver artık!"
Tam elimi kapının koluna götürüp bükecekken bir çift zümrütlü elmaslar görüş alanıma girdi.
"Asmin. İsmim Asmin. İsmimle seslenirseniz memnun olurum Ağa'm." dedi sahte bir tebessümle.
Ani bir hareketle tekrar banyoya dönerken savrulan saçlarının kokusu yüzümü okşadı. Aldığım bu koku içime işlerken içimde bir şeylerin titrediğini hissettim. Gelinliğinin hâlâ üzerinde olduğunu görünce "Ama sen daha üzerini değişmemişsin ki." dedim şaşkınlık içinde.
Bana mahçup bir bakış atarak "Değiştiremedim çünkü fermuarımı açmayı bir türlü başaramadım." dedi.
"Ben açarım." diyerek bir adımda banyoya girdim. İtiraz edeceğini düşünmüştüm ama hiç sesini çıkarmadan elleriyle saçlarını topladı. Elim gelinliğin fermuarına uzandığında elimin titrediğini gördüm. Allah'ım neler oluyordu bana böyle? Neden titriyordu elim? Açılan fermuarı tenini açığa çıkarırken, teninden yayılan kokunun beni etkilememesi için yüzümü kaldırıp aynadaki yansımasını seyrettim. Yeşillerini uzun kirpiklerin altına gizlemişti ve yanaklarında utanmışçasına bir pembelik belirmişti. Fermuarı tamamen açtıktan sonra arkama bile bakmadan kaçıp çıktım banyodan. Ben çıkar çıkmaz o da kapının kilidini çevirdi.
Ne yapacağımı bilmeden yatak odasında bir iki volta attım. "Oğlum Ezman, kendine gel, ne oluyor sana? Bıyığı yeni terleyen delikanlılar gibi heyecanlandın oğlum, bir kendine gel. Tamam gözleri güzel olabilir ama bu kadar işte. Çocuk oğlum o... Çocuk işte." diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Derin bir nefes alarak makyaj masasına doğru eğildim ve aynada kendi yansımamı seyrettim. "Bir an önce Londra'ya dönmen lazım Ezman, sevgiline dön." derken sanki kendi söylediklerime yine kendimi ikna ediyordum. Doğrulup yatağa doğru yönelecektim ki son dakikada aldığım bir kararı tecil etmek istercesine tekrar aynaya eğilip "Gidene kadar da o kızın gözlerine bakmak yok." dedim.
"Gözlerine bakarsan ne olur Ağa'm? Nasılsa o senin mecburiyetin değil mi?"
Bu iç ses sürekli her yerden pörtleyecek miydi böyle mantar gibi?
"Sana ne be! Mecburiyetim'se mecburiyetim. Sana mı soracağım?" diye yüksek bir ses tonunda iç sesime öfkelenirken ardımda duyduğum sesle birden irkildim.
"Kimmiş bakalım senin mecburiyetin Ağa'm?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)
PoesiaBu kitapla bambaşka bir töre hikayesi okuyacaksınız. Bol kahkahalı kimi zaman gözyaşları içinde kimi zaman da öfkeleneceksiniz. Ama bir karakter var ki o sizden biri. Onu seveceğinize emimim. Ezman okumak için gittiği ve orada kalıp çalışmaya başl...