48 Bölüm: Ölüyorum

11.8K 714 355
                                    



Gözlerime ne ara yaşlar doluşmuş ne ara akmaya başlamıştı bilmiyorum ama ağlıyordum. Sevdiğim kadına sormaya cesaret edemediğim soruları rüyada gördüğüm suretine sormuş ve utanmadan karşısında hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Düşünebiliyor musunuz? Ben, Ezman ağa... bir kadın için ağlıyordum. En son 18 yaşında ağlamıştım böyle sesli bir şekilde, sevdiğim  kızı gözlerimin önünde vurduklarında. İşte töreye nefretim hep bu yüzdendi, Asmin'i kabullenemeyişim, ona bu denli aşık olduğumu fark edemeyişim...

Bakışlarımı tekrar bana acıyarak bakan yeşil gözlere tırmandırdım ve belki çok geç kalmış olsam da bir süredir içimde tuttuğum kelimeleri fısıldadım sevdiğim kadının yüzüne.

"Seni seviyorum Asmin... Seni daha önce hiç kimseyi sevmediğim kadar çok seviyorum... Ne olur affet çok pişmanım..."

Asmin'e daha önce de onu sevdiğimi söylemiştim fakat ilk defa bu kadar içten söylemiştim bu sözleri, sanki ilk defa kalbim dile gelmişti de döküvermişti içindekileri. Hatta şöyle söyleyeyim: Asmin'den önce hiçbir kadına onu sevdiğimi söylememiştim, ki buna Angelina'da dahildi.

Sevdiğim kadından bir tepki beklerken o sadece susuyor ve bana bakmayı sürdürüyordu. Onun bu sessizliğinden cesaret alarak onu kendime biraz daha yaklaştırdım.

"Beni affetmek için ölmemi bekliyorsan bil ki sensiz ben ölüyorum Asmin," diye fısıldadım yeşil elmaslarında gördüğüm hüzünde boğularak. Bakışlarım nefes almak için aralanan dudaklarına kaydığında dudaklarım o arayı kapatmak istedi fakat cesaret edemedim onu öpmeye. Bakışlarımı doyamadığım dudaklardan kaldıramazken "Senin hasretin... Senin sevdan... Senin aşkınla ben gün be gün ölüyorum kadın... Görmüyor musun?" diye sordum titreyen bir ses tonuyla.

O anda hiç beklemediğim bir şey oldu. Gül yapraklarının kadifemsi dokunuşunu dudaklarımda hissettim. İlk başta şaşkınlıktan donup kalsamda dudaklarımın ona eşlik etmesi uzun sürmedi ve ikimiz de çölde su bulmuşcasına yudumlamaya başladık aşkı kana kana. Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla bir an duraksadım ve temasımı kesip buğulu yeşillerine baktım. Gözlerine doluşan yaşlar yüreğime ok gibi saplanan kirpiklerinin arasından sıyrılıp yüzüme düşüyordu birer birer.

"Demek rüya değilmişin..." diye mırıldandığımda gerçek bir tokat gibi yüzüme çarptı. Asmin benim için geri dönmüştü ve... Ve ben bir rüya olduğunu düşünerek bir bülbül gibi şakımıştım. Ona ilan-ı aşk edip öpmüştüm onu. Yine istemediği bir şey yapmıştım, kahretsin! Yine çiğnemiştim ben kurallarını. Ya ben var ya... Ben en öküz en salak en bencil...

"Boşa kendine sövüp durma, ilk o öptü seni şapşal," diyen iç sesimle duraksayıp sevdiğim kadının gözlerine baktım. Evet ya, ilk o öpmüştü beni. Bu beni affettiği anlamına mı geliyordu yoksa? Peki neden ağlıyordu o zaman?

Hâlâ dinmemişti gözyaşları ve ben burada onun gözyaşlarını silmek yerine kendimle uğraşıyordum yine. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp başparmağımla yanaklarını kurularken "Özür dilerim," diye fısıldadım.

"Sana yaptığım bütün eşeklikler için senden defalarca özür diliyorum Asmin, n'olur affet beni, yine eskisi gibi olalım."

"Olmuyor Ezman," dedi iç çekerek. Yüzünü avuçlarımın arasından sıyırarak titreyen sesiyle konuşmaya devam etti. "Denemiyorum mu sanıyorsun? Affetmek istemiyorum mu sanıyorsun? Ama her yakınlaştığımızda otelde uyandığım sabahı hatırlıyorum. Ben bana yaşattıklarını affedemiyorum."

İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin