Asmin'in ağzından devam ediyoruz...
Bazen bir kabus görürsün. Kıvranır durursun huzursuz bir uykunun pençesinde. Korkarsın. Sonra kan ter içinde uyanırsın ve her şeyin sadece bir rüya olduğunu anlarsın. Rahatlarsın.
Bazen ise tam tersi olur. Çok güzel bir rüya görürsün. Mutlu olursun. Yüzünde geniş bir sırıtmayla uyanırken bu rüyanın devam edeceğini düşünürsün fakat kendini korkunç bir kabusun içinde bulursun. İşte bana olan tam da buydu. Bir pembe rüyayı yaşamıştım ve uyandığım kabus benim gerçeğim oldu...
Sabah uyku bedenimden çekilirken kendimi dün gece teslim olduğum adamın yanında sanarak gözüm kapalı bir şekilde gülümsedim. Yüzümü yastığıma gömüp uyku numarası yaparken, beni sevdiğim adamın yatağa sinen kokusu sarıp sarmaladığından dolayı içimde ona dokunma hissi uyandı. Elimi sağa atarak yatakta onu aramaya başladım. Sevdiğim adamın sıcak teni yerine soğuk çarşafı hissedince gözümü aralayıp onu aradım. Yanım boştu. Başımı çevirip diğer tarafıma baktım... orası da boştu. Yanımda değildi bunu anlamıştım fakat neredeydi? Yatağın üzerindeki pikeyi vücutuma sararak yataktan kalktım ve sağa sola bakınarak kocama seslendim.
"Ezman... Ezman nerdesin?"
Banyoda olduğunu düşünerek yaramazlık yapan bir çocuk edasıyla banyoya daldım. Karşımda utanarak havlusuna sarılan bir ağa beklerken beni kocaman bir boşluk karşıladı. Banyodan çıkıp kaldığımız suitin terasına baktım ama orada da yoktu.
"Of Ezman nerdesin?" diye titrek bir sesle sızlanırken aklıma düşen kötü düşüncelere mâni olamıyordum.
"Bırakıp gitti mi yoksa beni?" diye sordum kendi kendime. Bu düşünce irkilmeme sebep olsa da kendimden emin bir şekilde "Yok hayır gitmez, gidecek olsa dün gece yaşadıklarımız yaşanmazdı aramızda. Muhakkak otelin fitnes salonuna falan gitmiştir, baklava dilimlerini çalıştırıyordur." diyerek geçiştirdim bu soruyu.
Sonra dün gece bir kere bile beni sevdiğini söylemediği geldi aklıma. Ben ona defalarca aşkımı itiraf etmiştim fakat o bir kere bile söylememişti beni sevdiğini. Donuk bir yüz ifadesiyle yatağın kenarına oturup sessizleştim. Dün gece aramızda geçenleri başa sarıp tekrar tekrar düşündüm. Bana beni sevdiğini söylememişti belki ama bana bakışı, dokunuşu... Bana "Asmin'im." deyişi bile bir başkaydı. Sesi aşka bulanmıştı sanki. Zaten beni sevdiğini hissetmiş olmasam aramızda yaşananlar asla yaşanmazdı. Ezman söylemese de ben biliyordum onun beni sevdiğini. Kafası törelere takıktı biraz, bu yüzden söylememişti belki ama beni seviyordu. Seviyor olmalıydı?
Kendimi onun beni sevdiğine ikna ettikten sonra bedenime sardığım pikeden kurtularak ayağa kalktım. O spor salonundan dönene kadar banyo yapmaya karar vermiştim.
Bir süre sonra bornozumla banyodan çıktığımda Ezman hâlâ dönmemişti. Kıyafetimi giyinmek için gardropa yöneldiğimde gözüm şifonyerin üzerindeki paraya takıldı. "Ezman spor yaparken ağırlık yapmasın diye cüzdanını boşalttı heralde," diye önemsemeyerek tekrar gardropa yönelecektim ki banknotun üzerindeki yazı dikkatimi çekti. Yüz liralık banknotu elime alıp okumaya başladım.
"Ben Londra'ya dönüyorum... Sen de Mardine dön..."
"Ne demek Mardin'e dön ya! Bunu nasıl yapar bana!"
Okuduklarım bende soğuk duş etkisi yaratırken aklım bunun doğru olduğuna inanmamakta diretiyordu. Bu gerçek olamazdı. Olmamalıydı? Kötü bir şakaydı bu ya da bir kabus. Evet, evet bir kabus. Başım dönmeye başladığında düşmemek için şifonyerden destek aldım ve ağlamamak için dişlerimi sıkmaya başladım fakat banknotun üzerindeki yazılar beynimin odalarında yankılanıp bir tokat gibi yüzüme çarpıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)
PoetryBu kitapla bambaşka bir töre hikayesi okuyacaksınız. Bol kahkahalı kimi zaman gözyaşları içinde kimi zaman da öfkeleneceksiniz. Ama bir karakter var ki o sizden biri. Onu seveceğinize emimim. Ezman okumak için gittiği ve orada kalıp çalışmaya başl...