35. Bölüm: İhanet

15.8K 771 149
                                    

Asmin'le devam ediyoruz hâlâ...

Gözlerimi araladığımda koltuğun üzerinde yatıyordum ve başımda endişeli bir yüz ifadesiyle Berfin oturuyordu. Yoğun ışık nedeniyle gözlerimi tekrar kapattığımda kirpiklerime tutunan bir gözyaşı intihar etti sessizce. İçimden bağırmak çağırmak, hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyordu... ciğerlerimi parçalayana kadar çığlık atmak ya da kalbimi yerinden söküp atmak geliyordu ama sanki ruhum bedenimin içine hapsolmuştu. Hareket edemiyordum.
Nefes almak için dudaklarımı araladığımda dudaklarımdan iki hece döküldü: "Ez...man..."

Adını anar anmaz dayanılmaz bir acı kapladı yüreğimi. Tekrar söyledim içimi bu kadar acıtan ismi: "Ezman..."

"Ezman'ı buldum!" diye haykıran adamın sesiyle gözlerimi tekrar açıp sesin geldiği yöne doğru çevirdim bakışlarımı. Yine aynı gözler karşıladı beni. Çatık dolgun kaşlar ve o kaşların altında dibi görülmeyen karanlık ıssız kuyular... Hiç görmediğim gözlerin bana bu kadar güven vermesi normal miydi? Ya da bu adamın hareketleriyle Ezman'a bu kadar benzemesi... Aynı bakışlar... aynı mimikler... yürüme şekli bile aynıydı. Sima olarak değil ama her hareketiyle bu adam Ezman'ı andırıyordu.

Adam donuk bir ifadeyle elindeki telefonu yere düşürdüğünde Berfin beni bırakıp adama koştu. "Boran ağabey n'oldu? Ezman ağabeyime bir şey mi olmuş?" diye sorduğunda adamın çene kasları seğirmeye başladı.

"Ezman..." dedi dişlerini sıkarak. "Üniversite hastanesinin morguna getirilen cesetlerden birinde Ezman'ın kimliği çıkmış, gidip cesedi tehşis etmemi söylediler," dediğinde gözyaşlarım şakağımdan boynuma doğru bir yol çizmeye başladı. Artık tutamadım içimde tuttuğum hıçkırıklarımı ve sesli bi şekilde ağlamaya başladım. Yüreğime düşen ateş dalga dalga büyürken feryatlarım artık sığmadı bedenime.

"Ezmaaaaaaan... Ezmaan," diye bağırmaya başladığım yattığım yerde. Daha doğrusu kanadı kırık bir kuş gibi çırpınıyordum. İki kanadım da kökünden kırılmıştı. Birini sevdiğim adam beni o otel odasında bırakarak kırmıştı birini de onun yokluğu ve belki de onu sonsuza dek kaybedişim kırmıştı.
Hangisi daha acı? Onun tarafından terk edilmek mi yoksa onun yaşadığını bilmemek mi? Şu an kesinlikle ikincisi daha ağır basıyordu. İçim parçalanıyordu, sanki ölüm kalım savaşı veriyordum. Ölen intikamım, çırpınan sevdâmdı.

Berfin'in annesi yanıma oturup bana sarıldı. "Metanetli olmalıyız kızım daha hiçbir şey kesinleşmedi, hemen en kötüsünü düşünmemeliyiz," derken sesi titriyordu. O da korkuyordu belli ki. "Ezman... ö-öl...düyse b-ben... ben yaşayamam," dediğimde gözlerim Boran'la kesişti. "Hiçbir şey olmaz benim kan kardeşime, şeytan tüyü var onda!" diye kükredi uzaktan. "Şimdi ben hastaneye gidip cesedin Ezman olmadığını teşhis edeceğim, siz de ben gelene kadar sakin olacaksınız, anlaşıldı mı!" diye işaret parmağını havada tehditkâr bir şekilde sallarken sanki sadece beni ikaz ediyordu.

"Ben de geleceğim," dedim ayağa kalkıp gözyaşlarımı kurulayarak. Berfin'in annesi elimi tutup gitmememi söylese de buna itiraz edip gideceğimi söyledim. Sevdiğim adamın ölmediğinden emin olmalıydım. Boran'la ben tam evden çıkacakken "Ben de gelecem," diyerek Berfin geldi. Üçümüz evden çıkıp Boran'ın jipiyle hastaneye doğru yola çıktık. Yol boyunca akan gözyaşlarımı tutamadım, sessizce ağladım bana şimdiden çok itici gelmeye başlayan şehrin manzarasına tiksinerek bakarken. Bana belli etmek istemese de Berfin de çok korkuyordu, titreyen ellerinden anlıyordum bunu. Boran'da yolculuk uzadıkça daha çok geriliyor daha bir ağır küfürler saydırıyordu kırmızı yanan trafik lambalarına.

İstikamet Londra (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin