Hyunjin, Jackson'ın elini bırakıp Jinyoung'un yanına koştu. "Baba!" Jinyoung onu görünce minikçe gülümsedi. "Merhaba..." Kafasını kaldırınca Jackson'ı kaşları çatık ve yüzü asık görmeyi beklemiyordu. Yine de gülümsemesini bozmadı. "Merhaba Seun." El salladığında bilekliği şıngırdadı. Jackson bilekliğe baktığında bakışları yumuşamış olsa da Mark'a baktığında tekrar sertleşti. "Merhaba Bay Tuan." Mark gülümseyip el salladı. "Bu aralar çok karşılaştık." Mark başını salladı. "Evet! Öyle oldu değil mi?" Kafasını Jackson'a çevirdiğinde Jackson onun gözlerindeki meydan okumayı görebildi. Gülümsemesi, bakışları, her şeyiyle ona meydan okuyordu. "Nasılsınız Bay Wang?" Jackson iyi demek için başını salladı ve ona nasıl olduğunu sormadı. "Jinyoung-ah, umarım konuşmamıza daha sonra devam edebiliriz. Dediğin gibi uygun bir zamanda." Selam verip kafeden çıktı. Jinyoung, Jackson'ın ona baktığını bildiği halde Hyunjin'e baktı. "Ne saçmaladı bu?" Hyunjin omuz silkti. "Bilmiyorum ama sıcak çikolata belki anlamama yardımcı olur." Jinyoung güldü. "Anlaştık, Jackson se-" "İçmeyeceğim bir şey ben. Alın gelin." Sıradan çıktığında Jinyoıng arkasından baktı. Bir masaya gidip oturdu ve telefonunu çıkardı. Hyunjin, Jinyoung'a baktı. "Kızdı mı?" Jinyoung başını sağa sola salladı. "I-ı kızmamıştır." Hyunjin'i rahatlatmak için mırıldandı ama kızdığını çok iyi biliyordu. Mark'ın söyledikleri onu kızdırmış olmalıydı. Hyunjin'in sıcak çikolatasını aldı ve iki kahveyle tepsiye koydu. Jackson'a da almıştı, istemediğini söylemişti ama bu konuda ciddi miydi yoksa sinirlendiği için mi söylemişti bilmiyordu. Hyunjin'i oturttu ve sıcak çikolatanın kapağını açtı. "Soğusun biraz tamam mı?" Hyunjin başını salladı. Jinyoung, Jackson'ın önünde kahvesini koydu ve yerine oturup derin bir nefes aldı. Jackson telefonuna bakmaya devam etti.
"Seun..." Jinyoung mırıldandığında Jackson ona baktı. Kaşları çatıktı. Jinyoung kafasıyla kahveyi gösterdi. "İç hadi soğuyacak." "Hyunjin bugün Gyeomie ile kalmak ister misin?" Hyunjin ona baktı ve başını sallayıp kıkırdadı. "Hmm!" Büyük ihtimal babası sinirliyken evde olmayacağı için mutluydu. Jinyoung, Jackson'ın ona gülümsediğini gördü. "Pekala içtikten sonra seni bırakalım o zaman." Jinyoung camdan dışarı bakıp kahvesinden bir yudum aldı.
Hyunjin gülümsedi ve uzanıp onları yanaklarından öptü. "Sonra görüşürüz!" Jackson el salladı. Jinyoung gülümsedi. "Görüşürüz bebeğim." Yugyeom arabaya bindiklerinde Bambam'e döndü. "Ne olmuş onlara?" Bambam Hyunjin'e baktı ama Hyunjin omuz silkti. "Mark'ı gördük! Sonra...Babam kahve içmeyeceğim dedi. Sonra burada kalmak ister misin diye sordu ben de evet dedim çünkü kızgın gözüküyordu!" Yugyeom yavaşça başını salladı. Hyunjin oturma odasına koşarken Bambam mırıldandı. "Kıskandı mı..?"
Eve girdiklerinde Jinyoung derin bir nefes aldı. Jackson hala bir kere bile ona bakmamıştı. Ayakkabılarını çıkarıp kenara koyduğunda Hyunjin olmadan çok yalnız hissettiğini fark etti. Jackson böyle davranırken Hyunjin'le ilgilenip kafa dağıtabilirdi ama o olmadan...sadece kendini suçlu hissedecekti. Jackson üstünü değiştirdiğinde Jinyoung yavaşça yatak odasına girip yatağa oturdu. Uyusa mıydı? Belki o zaman biraz kendini toparlayabilirdi. Jackson'a yalan söylemiş miydi..? Onu bir yerden tanıyor musun dediğinde hayır demişti... Jackson'ın ona baktığından habersiz yaptıklarını düşünüyordu. Jackson onun önünde durdu ve tek dizinin üstüne çöktü. Jinyoung kafasını hafifçe kaldırdığında onunla sonunda göz teması kurabildi. Derin bir nefes aldı. "Jackson, ben gerç-" Sözleri dudaklarının üstüne bastırılan dudaklar ile kesildi. Jinyoung bunun olduğuna sevinmişti. Kendini utandırmaktan korkuyordu. Jackson elini yanağına koydu ve okşadı. Jinyoung gözlerini açıp bir süre ona baktı.
"Kafanı karıştırmaya çalışıyor." Jackson mırıldandı. Jinyoung kafasını sağa sola salladı. "Kafamı...karıştıramaz. Jackson ben seni se-" "Onu mu yarı yolda bıraktın?" Jinyoung donup kalmıştı. Jackson nereden anlamıştı. Yüzüne bakarken onu tersine inandırmanın mümkün olup olamayacağını kafasında tarttı. Bir süre sonra derin bir nefes aldı. "Herkesi yarı yolda bıraktım." Mırıldandı. Artık ne önemi vardı ki? Jackson büyük ihtimal ona olan güvenini çoktan kaybetmişti. "Annemi, babamı, ablalarımı, Mark'ı, şimdi de seni." Jackson kaşlarını çatarken mırıldandı. "Beni yarı yolda falan bırakmadın...Jinyoung sen..." Jackson yavaşça onun yanına oturdu ve ellerini tuttu. "Sen...kendine neden bunu yapıyorsun? Neden durmadan mükemmel olmaya çalışıyorsun?" Jinyoung bir süre ona baktı. "Mutlu...musun ki? Yaptığın işten, yaşadığın hayattan, sahip olduğun...arkadaşlardan." Jinyoung güldü. "Arkadaşlar..." Mırıldandı. Jackson derin bir nefes aldı. "Jinyoung...anlamıyorum."
Jinyoung ona baktı. "Zamana...ihtiyacım olduğunu söylemiştim." Jackson yavaşça başını salladı. "Biliyorum, sadece...benim tarafımdan bakmaya çalışırsan..." Jinyoung başını salladı. "Biliyorum ama bazı şeyleri kabullenmem zaman alıyor." Mırıldandı. Jackson onun elini okşarken kendi kendine düşündü. Acaba konuşmak için doğru bir zaman değil miydi? Jinyoung'un saçlarını okşadı. "Jinyoung, geçmişte söylediğin ya da yaptığın hiçbir şey şu anı etkilemeyecek. Gözümde nasıl olduğunu veya sana olan duygularım aynı kalacak. Sadece bilmek istiyorum. Mark ile aranızda bir şey olduğunu anlamıştım zaten. Bunu benimle konuşmak konusunda çekindiğini de biliyorum. Belki aranızda kötü şeyler oldu ve istediğin gibi bitmedi. Ama geçmişte kaldı. Hepsi geçmişte. Kararların konusunda pişmanlık duyabilirsin herkes bir şeyler hakkında pişmanlık duyuyor ya da kendini yeterli hissetmiyor." Dudaklarını birbirine bastırdı ve derin bir nefes aldı."Tanrım ben bile bazen...Hyunjin'i evlat edinmek doğru bir seçim miydi diye düşünüyorum. Onu herkesten çok seviyorum ve onu hiçbir şeye ve hiç kimseye değişmem ama belki de bunun için çok gencimdir... Belki de...baba olmak için çok gencimdir." Mırıldandı. "Her neyse, zamana ihtiyacın olduğunu biliyorum ama onun oğluma ya da sana yaklaşmasını istemiyorum." Jinyoung başını salladı. "Onunla, konuşacağım ve bitecek zaten. Sonra da sana her şeyi anlatacağım. Söz." Jackson başını sallayıp derin bir nefes aldı.
"Surat asıp durma." Jinyoung minikçe kıkırdarken konuştu. "Bana kızdın sandım! Birden kahve istemiyorum falan deyip çekip gittin! Sonra da tüm kahveyi içtin! Bir de istesen ne kadar içecektin acaba!" Jackson gülümseyip göz devirdi. "İlk olarak tabi ki kahveyi istiyordum. Ama o an kızgındım ve göstermem gerekiyordu! Sana değil, ona kızgındım." Göz devirdi. "Aslında sadece konuşuyorduk." Jinyoung ayağa kalktığında Jackson kumandayı aldı. Televizyonu açarken mırıldandı. "Kıskandım." Jinyoung gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Hm?" Jackson ona döndü. Onun gülmemek için zor durduğunu görünce göz devirip kendi de gülümsedi. "Hoşuna gittiğini bilmiyorum sanki." Jinyoung sessizce gülerken mırıldandı. "Yoo, gitmedi. Ne yaptığını tekrar söylesene." Jackson elini tutup onu kendine çekince Jinyoung şaşırdığını belli eden bir ses çıkardı. Kucağına düştüğünde kaşları çatık Jackson'a baktı. "Ölebilirdim." Jackson gülmeye başladı. "Yok artık..." Jinyoung'un gülümsemesi büyürken mırıldandı. "Ne yaptım demiştin?" Jackson uzanıp dudaklarını birleştirdi ve geri çekildi. "Kıskandım." Jinyoung dudaklarını tekrar birleştirdi ve onayladığını belirten bir ses çıkardı. Hoşuna gitmişti.
-
AYYYYYYYYYYYY ozuv dilerim 24 gun mu ne olmust....di mi .....o-ozur dilerim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad is always busy
FanfictionJinyoung babası hep geç gelen çocuk için fazladan birkaç saat mesaiye kalıyordu.