never gonna let you down

315 46 62
                                    

Jinyoung eve girdiğinde kapıyı kapadı ve babasının kucağında uyuyan Hyunjin'e baktı. Saçlarını yüzünden yavaşça kenara itti. Jackson onu odasına götürürken derin bir nefes aldı. Jinyoung kendini koltuğa atıp gözlerini kapadı. "Uyudun mu sen de?" Jackson sessizce sordu. Başını sağa sola salladı. "Uyuyor gibi yapıyorum." Jinyoung mırıldandı. Jackson yanına oturup ona baktı. Yanlamasına oturmuştu. Jinyoung bir süre gözlerini açmadı açınca göz göze gelmekten korkuyordu. "Jinyoung bir şey mi saklıyorsun benden?" Jinyoung gözlerini açtı. Jackson ona bakıyordu. Sesini bir süre çıkarmadı. Dudaklarını yaladı ve tavana baktı, derin bir nefes aldı. "Jackson-ah, bana zaman verebilir misin?" Jackson yavaşça başını salladı. "Tabi..?" Jinyoung başını salladı. "Teşekkür ederim." Jackson bit süre ona bakıp elini tuttu. "Gel."

Jinyoung yorgun bedenini kaldırıp yürümeye başladı. Yatak odasına geldiklerinde oturdu ve onu kucağına çekti. "Jackso-" "Seni ne üzüyorsa, ne olursa olsun, bana söyleyebileceğini biliyorsun." Jinyoung yavaşça başını salladı. "Geçmişle mi ilgili?" Jinyoung tekrar başını salladı ve derin bir nefes aldı. "Pekala...yaşadığın şeyler zor olabilir." Jackson yanağını öptü. "Ama ben seni seviyorum, seveceğim. Geçmişte yaşadığın şeyler bu ana etki etmeyecek. Biz birlikteyiz tamam mı?" Jinyoung ona sarıldığında sırtını sıvazladı. "Ağlamıyorum." Jinyoung mırıldandı. Jackson gülümsedi. "Biliyorum bebeğim." Yatağının yanındaki küçük sehpanın çekmecesini açtı. "Biraz daha bekleyecektim ama madem kendini kötü hissediyorsun..." mırıldandı. Jinyoung geri çekildi ve elindeki kutuya baktı. "Bu ne..?" Jackson gülümsedi. "Aç da bak." Jinyoung eline aldı ve yavaşça açtı.

"Jackson...tanrım sen..." Jackson gülümsedi ve bileğini gösterdi. Aynı bilekliği görünce Jinyoung gülümsedi. Gözleri doluyordu. "Ahh ve şey." Daha küçük bir kutu çıkardı. "Bu da Hyunjin için." Aynı bilekliğin daha minik olanını görünce Jinyoung'un gözlerinden minik yaşlar süzüldü. kocaman gülümsüyordu, gözlerini sildi. "Seni seviyorum." Jackson mırıldandı. "Sadece seni tamam mı?" Jinyoung onun yanaklarını okşadı. "Seni seviyorum Seun." Fısıldadı ve dudaklarını birleştirdi. Jackson onu kutuyu bir kenara koyduğunu hissetti. Ellerinden birini yavaşça onun beline koydu. Jinyoung geri çekilmedi, iç çekti ve onu öpmeye devam etti. Jackson yavaşça onun belini okşuyordu. İkisi de nefessiz kaldığında geri çekildiler. Jinyoung dudaklarını yavaşça onun çenesine bastırdı. "Seni çok seviyorum..." Fısıldadı.

Jinyoung daha önce hangi konuda bu kadar emin hissettiğini bilmiyordu. Jackson'ı çok seviyordu. Bileğinden sarkan bilekliği görünce Jackson'ın yüzük fikrine evet demediği için kendine kızdı. Bileğini salladığında metal bileklik minik bir ses çıkardı. Jinyoung'un kalbi hızlıca atıyordu. Gözleri tekrar Jackson'lan buluştuğunda Jackson'ın dudaklarını yaladı. Tekrar dudaklarını birleştirdiğinde Jackson ona karşılık verdi. Yavaşça geri çekilirken mırıldandı. "Jinyoung, Hyunjin hemen yan odada." Jinyoung başını sallayıp onu birkaç kez daha öptü. "Seni bırakmayacağım." Fısıldadı. "Herkesi yarı yolda bıraktım ama seni asla bırakmayacağım." Jackson'a sıkıca sarıldığında Jackson saçlarını okşadı. "Jinyoung...bebeğim bunu biliyorum."

"Ne yani böyle mi dedi? Seni yarı yolda bırakmayacağım ne demek acaba..?" Jackson Kunpimook'un sorusuna başını salladı. "Çok tuhaf..." Yugyeom omuz silkti. "Tuhaf değil." Kunpimook ve Jackson ona baktılar. "Tuhaf değil mi?" Yugyeom başını salladı. "Hiç arkadaşı var mı? Ailesiyle de fazla görüşmüyor. Tahminim şu yönde, dışarıdan kendini işine adamış gibi gözükse de içten içe aslında yaptığı her şey için pişman. Babasını dinlemesi gerektiğini biliyordu ama buradaki insanlardan o kadar nefret etti ki onlar gibi olma düşüncesi onu delirtiyordu. Sonra Jackson hyung ile tanıştı değil mi? Başta ona ne kadar kötü be soğuk davrandığını hatırlayın. Önyargısı yüzünden, ayrıca Jackson hyung en iyi baba ödülünü kazanacak bir baba falan da değildi. Hyunjin her gün fazladan iki ya da üç saat anaokulunda kalıyordu. Tam aklındakine uyan ilgisiz, umursamaz ve çocuğuyla ilgilenmiyormuş gibi gözüken bir baba...Aynı kendi babasının ve annesinin ona küçükken yaptığı gibi." Mırıldandı.

Jackson Yugyeom'un bu kadar şeyi nasıl birleştirdiğini anlayamıyordu ama her şey çok mantıklıydı. Jinyoung'un hiçbir arkadaşı yoktu, ailesiyle en son Jackson onun evindeyken görüşmüştü. Telefondan bile aramıyordu. Sadece ablalarıyla konuşuyordu. Boş zamanlarında kitap okuyordu. Hep okuyordu...ne zaman dışarı çıkıp bir arkadaşıyla buluşmuştu? Ne zaman Jackson, Hyunjin ya da Yugyeom ve Bambam olmadan dışarı çıkmıştı? Çıkmamıştı. "Eskiden...biriyle falan birlikte miymiş? Sana hiç anlattı mı?" Yugyeom başını sağa sola salladı. "Ayrıntılı değil ama laf arasında lisede bir sevgilisinin olduğunu söylemişti. Çocuk ona çok bağlıymış." Jackson başını salladı. "Belki de onunla ilgili bir şeyden dolayı böyle hissediyordur." "O halde ailesi ne alaka?" Kunpimook mırıldandı. "Senin ailenle konuşmana bir şey diyor mu hyung? Ya da Hyunjin'e?" Yugyeom sordu. Jackson başını sağa sola salladı. "Sorun etmez." Derin bir nefes aldı. "Bence ona sormalıyım bunu.." Yugyeom başını salladı. "Kesinlikle. Bu gece konuş." Jackson başını salladı ve yanaklarını şişirdi.

Jinyoung girdiği kafede gördüğü tanıdık yüzle bir süre durdu. Sıraya girip telefonunu çıkardı. "Jinyoung!" Mark gülümsedi. Jinyoung gülümseyip başıyla selam verdi. "Nasılsın?" Mark omuz silkti. "Aynı. Sen?" Jinyoung gülümsedi. "İyiyim. Jackson birazdan...gelecekti. ikimize kahve almaya geldim." Mark başını salladı. Gülümsemesi solmamıştı ama Jinyoung onun nasıl hissettiğini biliyordu. "Kendini üzmemelisin." Mark bir süre ona baktı. Güldü ve başını sağa sola salladı. "Eninde sonunda konuşmamız gerekecek." Jinyoung başını salladı. "Daha sonra, uygun bir yerde ve zamanda." Mark bir süre ona baktı. "Çok bekleyebileceğimi sanmıyorum Jinyoung. Sadece konuşmak istiyorum, belki bir açıklama. Bunu hakettiğimi düşünüyorum hm?" Jinyoung yavaşça başını salladı. "H-hmm..."Jackson kafeden içeri girdi. Jinyoung'la konuşan Mark'ı görünce kaşları hafifçe çatıldı.

~

NEVER GONNA GIVE YOU UP NEVER GONNA LET YOU DOWN

my dad is always busyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin