Kapıyı çaldığında Jackson oturduğu yerden kalktı. Kilidi çevirip kapıyı açtığında Jinyoung'un sessiz hıçkırıklarını duymayı ve kıpkırmızı gözlerimi görmeyi beklemiyordu. Sıkıca kollarını Jackson'a sarıp burnunu çekti. "Tamam...tamam sorun yok." Kapıyı kapadı ve Jinyoung'a döndü. "Yüzünü yıka...gel hadi. Oturalım." Jinyoung ayaklarını sürüye sürüye giderken arkasından bakıp derin bir nefes aldı. Sorun neydi ki? Ona bir bardak su doldurdu ve oturma odasına geri döndü. Jinyoung daha gelmemişti. Jackson yatak odasından onun iç çekişlerini duyabiliyordu. Dolabın kapanma sesi gelince üstünü değiştirdiğini anladı. Oturup sessizce beklemeye başladı. Jinyoung birkaç dakika sonra minik adımlarla ona yaklaştı. Yanına oturup bir süre ellerine baktı. Jackson bir elini kucağına uzatınca onu kavrayıp yanağını yasladı ve derin bir nefes aldı. "Beni üzdü...dedikleri." Jackson başını salladı ve derin bir nefes aldı. "Evet insanlar bazen...böyle şeyleri kolay kabullenemiyor." Jaebum'u hatırladı. Jinyoung'a kıyasla Jackson sadece birkaç gün sıkıntı çekmişti. Jinyoung bacaklarını kendine çektiğinde küçücük kalmıştı. Jackson kollarından birini onun omzuna sararken mırıldandı. "Jinyoung, önemli olan onu kandırmamış olman bence." Jinyoung kafasını kaldırıp ona baktı. "Yani demek istediğim şu: onu sevdiğini söyleyip kandırmaktansa...doğruyu söyleyip kalbini kırdın. Eğer ileride ona olan sevginin yalan olduğunu öğrenseydin bundan daha fazla üzülürdü diye düşünüyorum." Omuz silkti. Jinyoung burnunu silip gözlerini kapadı. "Başım zonkluyor." Konuşmak istemiyordu. Jackson başını sallayıp ona ağrı kesici getirmek için oturduğu yerden kalktı. Mutfakta normalden daha fazla duracaktı çünkü Jinyoung kafasındakileri rahatça toparlasın istiyordu.
Geri döndüğünde Jinyoung'un kucağında Hyunjin'i bulmayı beklemiyordu. Hyunjin alt dudağını sarkıtmış Jinyoung'a bakıyordu. Jinyoung ise ona iyi olduğu ile ilgili şeyler söylüyordu ama Hyunjin bunlara inanacak kadar deneyimsiz değildi. Jackson da ondan hep üzüldüğü şeyleri saklamak isterdi çünkü küçük çocuklar ebeveynlerinin problemlerini dinlemek zorunda olmamalıydılar, Jackson böyle düşünüyordu en azından. Ama Hyunjin ne olursa olsun onu konuştururdu. Jinyoung'a kaşlarını çattığında Jinyoung derin bir nefes aldı. İçeri giren Jackson'a baktı. Jackson güldü. "Hey, sen neden ayaktasın bakalım? Uyku saatin tam iki saat geçmiş Wang Hyunjin!" Hyunjin yanaklarını şişirdi. "Baba üzgün, Hyunjin onu mutlu etmek için kalktı." Jackson kaşlarını kaldırıp başını salladı. "Pekala o halde, babayı mutlu etmeyi ben de isterim. Nasıl yapacaksın bunu?" Yanlarına oturup Jinyoung'a ağrı kesiciyi uzattı. "İlk olarak ağlamamalısın baba." Jackson başını salladı ve ona umutla bakan Jinyoung'a omuz silkti. "O ne derse o. Ağlamayı bırakman gerek." Jinyoung ona göz devirip ağrı kesiciyi içti ve burnunu Jackosn'ın uzattığı peçeteyi alarak sildi. "İkinci olarak...duygusal konuşma zamanı!" Jinyoung mırıldandı "Duygusal konuşma?" Hyunjin derin bir nefes aldı ve kucağından inip odasına gitti. "BABA!" Jackson ona baktı. "Ne oldu?" "GEL!" Jinyoung mırıldandı. "Hazır gidiyorekn uyut bence...ağladığımı görsün istemiyorum." Jackson güldü. "Onu gerçekten hafife alıyorsun."
Odasına gittiğinde taşımaya çalıştığı şeyin büyük yazı tahtası olduğunu görünce güld. "Sen in ben getiririm." Hyunjin başını sallayıp kalemlerini aldı ve ayağa kalktı. "Bay Tuan yapmış değil mi?" Jackson başını salladı. "Sana nereden bildiğini sormuyorum bile Hyunjin." Hyunjin kıkırdadı. "Sorma zaten!" Aşağı koştu. Jinyoung bıraktıkları gibi duruyordu.
Jackson onun beyaz tahtasını içeri taşıdı ve Jinyoung'un yanına oturdu. Hyunjin hafifçe öksürerek söze başladı. "Merhaba değerli misafirler. Bugün buraya üzgün olan babam Wang Jinyoung'un ağlamasını geçirmek ve üzüntüsünü almak için toplandık." Jackson, Wang Jinyoung'u duyunca kendi kendine sırıttı. Jinyoung onun göğsüne vurunca yalandan ağladı. "Diğer babam sunumun ilerisinde bize katılacak, tanıyorsunuz ancak tanıtayım. Wang Jackson." Jinyoung minikçe gülümsedi. Zaten iki kişiydiler. Hyunjin tahtaya üç tane çöp adam çizdi. Biri uzun, biri biraz daha kısa, en sonuncusu da çok kısa. Üstlerinden ok çıkardı ve uzun olana Jinyoung'un, ortadakine kendinin, sonuncuya da Jackson'ın adını yazdı. Jackson göz devirip ona çarpmayacak şekilde bir yastık attı. "Düzelt şunu, yaramaz." Hyunjin sırıttı ve kendisiyle babasını yer değiştirdi. "Pekala, hikayeye baştan başlarsak. Jinyoung babam okuldaki tek arkadaşımdı çünkü diğerleri benimle benim istediğim konuları konuşmuyordu. Sonra Jinyoung babam, Jackson babama çok gıcık olmaya başladı çünkü Jackson babam işine benden çok vakit ayırıyordu. Sonra onunla konuşmaya çalıştı ve...başaramadı. Ben de o zamanlar babamla konuşmayı pek başaramıyordum. Sonra babam kızıp şirkete gitti ve Jackson babamı bir güzel azarladı." Jackson göz devirdi. "Kimin tarafında olduğu gayet açık bence." Mırıldandı. Jinyoung göz devirip onun omzuna vurdu ve güldü. "Çocuklaşma." Hyunjin devam etti. "Sonra ne olduğunu anlamadan arkadaş oldular! İlk başta korktum çünkü Jaebumie iyi biri olsa da babamı hep üzer. Ona kötü biri demem yasak bu yüzden..." Jackosn gözlerini kıstığında gözleri hafifçe büyüdü. "İYİ BİRİ!" Gergince güldü. "Jackson babam herkese yardım etmek zorunda olduğunu düşündüğü için ondan bir türlü kopamıyordu ama siz Wang Jinyoung! Siz harika yüzünüz, mükemmel kişiliğiniz ve babamın bir tanecik oğlu Hyunjin ile kurduğunuz ilişki sayesinde...Wang Jackson'ın aklını başından aldınız!" Jackson ve Hyunjin alkışlarken Jinyoung ağzını kapatarak güldü. Kulakları kızarmıştı.
"Sonrasında ise Kunpimook hyungdan duyduğum türlü dalga geçmeler sonucu babamın öğretmenim Yakışıklı, anlayışlı ve herkesin rüyası olan..." Babasına baktığında babası baş parmağını kaldırdı. "Wang Jinyoung'a açılmak istediğini öğrendim." Jinyoung, Jackson'a döndü. "Ona bunu ezberletmediğini...umuyorum." Jackson onun omzunu sıvazlarken gülümsedi. "Ummaya devam et sevgilim." "Sonra! Sonra da babam tak diye açıldı! Ondan sonra her şey o kadar hızlı oldu ki! Çin'e gittiniz, Mark geldi, Jaebum hyung gitti, Kunpimook hyung yeni bir ev al-" "Ne?" Jackson kaşlarını çattı. "Almayı...d-düşünüyormuş...lütfen benden duyduğunu söyleme baba!" Jackson mırıldandı. "Öldüreceğim onu o zaman görecek." Hyunjin uzağa bakarak mırıldandı. "Üzgünüm Bammie...seni seviyorum." Yüzüne yediği yastıkla kahkaha attı. "Dün ise babam bir saatliğine benimle şirkete gittiğinde birlikte tamamlamamız gereken görevler olduğunu söyledi. Ona her göreve hazır olduğumu söyledim!" Tahtaya Jackson'ı ve kendisini çizdi. Sonra bir kare çizip üstüne yüzükçü yazdı. Jackson sessizce gülüyordu. Jinyoung ise anlamaya çalışıyordu. "Sonra içeri girdik veeee bir sürünün arasından iki seçim yaptık!" Parmağıyla ikiyi gösterdi. Jinyoung yavaşça başını salladı. Hyunjin onu yanına çağırdığında ayağa kalktı. "Ben geliyorum hemen." Jackson seslendi. "Lavaboya gideceğim." "Tamam zaten sana ihtiyacımız kalmadı!" Hyunjin gülümseyerek seslendi. "Hani baban sonra katılacaktı?" Jinyoung, Hyunjin'e baktı. "Ha sonra biz de şunları seçtik." Tahtaya bir yuvarlak çizdi. Üstüne minik çiçekler çiziyordu. "Şimdi böyle geli-" Elektrikler kesilince Hyunjin fısıldadı. "B-baba?" Jinyoung onu kucağına aldı. İçerisi zifiri karanlıktı. "Jackson?" Jinyoung adım seslerini duydu ama Jackson cevap vermedi. "Baba." Hyunjin fısıldadı. Jinyoung ona döndü. "Korkma Jinnie." Hyunjin başını salladı ve fısıldayarak konuştu. "Yüzükçüdeyken babama dedim ki bu yüzükler çok güzel ama...sadece yüzük yetmez. Jinyoung babam için başka şeyler de yapmalıyız." Jinyoung ona baktı. Jackson burada değildi ve karnı merakla kasılıyordu. "Ona nasıl soracaksın diye sordum." Jinyoung başını salladı. "Ne dedi?" Işıklar aniden açılınca Jinyoung annesi, babası, ablaları, Jackson'ın ailesi, Kunpimook ve Yugyeom'u görmeyi beklemiyordu. Aşağı baktığında Jackson dizinin üstünde durmuş Hyunjin'in çizmeye çalıştığı yüzüğün kutusu ona doğru tutuyordu. Sırıtarak konuştu. "Eh, bir çaresine bakacağımı söyledim."
~
UWUWUWUWUWUWU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad is always busy
FanfictionJinyoung babası hep geç gelen çocuk için fazladan birkaç saat mesaiye kalıyordu.