one week

316 41 112
                                    

"Jinyoung..." Jinyoung, Jackson'a baktı. Kollarını önünde kavuşturmuştu. Jackson ağzının kuruduğunu hissetti. "Jackson buradan çıkıp gidebilirim. Şu an." Jackson başını sağa sola salladı. "H-hayır lütfen..." Jinyoung'un duruşu hiç sarsılmadı. "Ne yaptığınızı söyle." Jackson'ın kalbi yerinden çıkacaktı. "Lütfen gitme..." Fısıldadı ama Jinyoung başını sağa sola salladı. "Ne. Yaptığınızı. Söyle." Jackson ellerine baktı. Azarlanan bir çocukmuş gibi hissediyordu. "Sadece...kutuyu verecekmiş, o-ondan kendine zarar vermemesini istedim."

Jinyoung kendi gözleriyle görmüştü. Jaebum'un onu görüp görmediğini bilmiyordu ama Jinyoung öpüştüklerini görmüştü. "Başka?" Sesi istediğinden sert çıkıyordu ama umrunda değildi. "S-sonra bana sarıldı." Jackson ona baktı. Bir şeyler gördüğünü anlamıştı. "Jinyoung yemin ederim bir şey hissetmedim." Jinyoung kendi kendine gülüp başını sağa sola salladı. Jackson ayağa kalktığında işaret parmağını sağa sola salladı. "Otur." Jackson yavaşça oturdu. "Yarın döneceğim." Jackson'ın gözleri doluyordu. Jinyoung aslında Hyunjin'in, Jackson'a ne kadar benzediğini anlıyordu. O da korktuğu zaman hep sessizleşir ve yüzü bu hali alırdı. "Sen sevgilinle zaman geçir biraz, bilmiyorum havuza girersiniz falan!" Sinirle konuştu. Jackson gözlerini yavaşça sildi. "Seni nasıl öpebilir?! Buna nasıl izin verirsin?!" Jinyoung kafayı yiyecek gibi hissediyordu.

Jackson ayağa kalkıp ona birkaç adım attığında onu yakasından tuttu. "İ-istiyorsan vur Jinyoung...hakettiğimi b-biliyorum sadece...gitmeni istemiyorum." Fısıldadı. "Her şeyi yaparım. Lütfen beni bırakma. Yalnız kalmak istemiyorum." Jinyoung'un elleri gevşerken Jackson burnunu çekti. Gözlerini kırpıştırırken aradan birkaç yaş düşmüştü. Jinyoung gözlerini onun yüzünde gezdirdi. "Her şeyi mi?" Mırıldandı. Jackson yavaşça başını salladı. "Pekala, bir süre konuşma benimle, lütfen." Jackson dudaklarını yaladı. "Gitme...g-gitme lütfen. Biliyorum...mahvettiğini biliyorum." Jinyoung başını salladı. "Mahvettin." Mırıldandı ve geri çekilip hazırlamış olduğu bavulu aldı. "Jin-" "Lütfen Jackson, bence yeterince tartıştık."

Jinyoung uçağa bindiğinde pek bir şey hissetmiyordu. İndikten sonra babasını aradı ve Jackson'ın işinin erken bittiğini bu yüzden döndüklerini söyledi. Eve girdiğinde biraz rahatlamıştı. Telefonu durmadan çalıyordu ama Jinyoung'un kimseyle konuşacak hali yoktu. Kendini kullanılmış hissediyordu, ikinci kez. Gözleri dolarken kendine kızdı. "Aptal, kendini yine bu duruma soktun." Mırıldandı.

Jackson anne ve babasına haber vermeden eve döndü. Yugyeom'a bile söylememişti. Kendini o kadar kötü hissediyordu ki sarhoş olsa bile bu histen kaçamayacağını biliyordu. Yatağa uzanmış boş boş tavanı izlerken ofladı. Telefonunu açtı. Ana ekranda Jinyoung ve Hyunjin'in kalp yapmaya çalıştığı bir fotoğraf vardı. Gözlerini kapadı.

Bir hafta boyunca Jinyoung'u rahat bıraktı. Döndükten birkaç gün sonra Yugyeom'a aralarında geçenleri anlatmıştı. Hyunjin'e daha eve döndüğünü söylememişti. Çünkü soracağını biliyordu ve verebileceği bir cevap yoktu. Bir gün ofiste otururlarken Kunpimook aniden konuşmaya başladı. "Jackson ölü gibisin. Git ve onunla konuş. Bir haftadır ne yiyorsun? Bir şey yediğinden bile şüpheliyim! Resmen kilo vermişsin." Jackson başını sağa sola sallayıp ofladı. "Onun...zamana ihtiyacı var." Kunpimook derin bir nefes aldı. "Yugyeom'a anlatmışsın. Bana anlatmıyorsun, Bayan Wang de bilmiyor." Mırıldandı. Jackson bir süre yüzüne baktı. "Anlatırsam beni mahvedersin." Kunpimook ofladı. "Zaten barıştığınızda öğreneceğim. Senden öğreneyim en azından." Jackson anlattığında Kunpimook'un tepkisini zaten bekliyordu. "Jackson! Sikeyim seni öptü mü?! Jinyoung da bunu gördü mü?!" Ofladı. "İnanamıyorum...sana inanamıyorum. Kim bilir kalbi ne kadar kırıldı. Bu yüzden onu arayamıyordun demek...." Jackson başını salladı. Kunpimook bir süre sessiz kaldı. "Ne kadar kaçsan da...eninde sonunda yine de onunla konuşmak zorunda kalacaksın." Mırıldandı.

Jinyoung eve girdiğinde market alışverişinden aldığı torbaları masaya koydu ve ofladı. "Yoruldum..." Mırıldandı. Her şeyi yerleştirdikten sonra kendine yiyecek bir şeyler hazırladı. Yemeğin yanında içki içmek ya da içmemek arasında kalmıştı sonra son bir haftada düşüncelerini ne kadar bastırdığını hatırladı. Eli şişeye giderken bir daha düşünmedi. İlk birkaç yudum yavaş içeceğine kendini inandırmıştı ama sonrasında kendini tutmayı bıraktı. Düşünceleri üstüne yığılıyor gibiydi. Gözleri dolup duruyordu ama ağlamak istemiyordu.

Annesi bu halini görseydi onu azarlardı. En son arkasından bu kadar ağladığı kişiyi düşündü. Mark Tuan'ı. Gözleri tekrar doluyordu. Neden birden Mark'ı düşünmeye başlamıştı ki? Ofladı. Duygusal bir çöküşte gibiydi. Telefonuna bakarken yanağını ısırdı. Onu arayamazdı. Mark'ı arayamazdı. Çünkü Mark ona tam şu an geri dönebilirdi. Onu bekliyordu, Jinyoung bunu biliyordu. Mark ona, onu bekleyeceğine dair söz vermişti. Jackson'ı tek seferde bırakıp Mark'a gitmesi...şu an kulağa harika geliyordu. Ama Jinyoung anın heyecanıyla ve siniriyle hareket ettiğini biliyordu. Telefonu kapatıp bacaklarını kendine çekti. Aklına Hyunjin geldiğinde yanağının içini ısırdı. Her şeyi geride bırakırsa Hyunjin ne yapacaktı? "Bunları düşünmek için çok erken." Jinyoung mırıldandı. Ama yine de bu fikir onu tuhaf bir şekilde rahatlatmıştı. Mark'ın onu hala beklediğini bilmek onu rahatlatmıştı.

~

BU AGXINI YEDIGIMIM COCUGUNU HYUNJIN OLARAK DUSUNURSENIZ EGER JACKSONIN ANA EKRAN FOTISI BU.

BU AGXINI YEDIGIMIM COCUGUNU HYUNJIN OLARAK DUSUNURSENIZ EGER JACKSONIN ANA EKRAN FOTISI BU

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

AYRICA MARK I HIKAYEYE COK GUZEL SOKTIM SU AN TAKLALAR ATIYOM KENDI KENDIME

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


AYRICA MARK I HIKAYEYE COK GUZEL SOKTIM SU AN TAKLALAR ATIYOM KENDI KENDIME

my dad is always busyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin