Jinyoung uykusundan telefonun çalmasıyla uyandı. Saat gece ikiydi ve telefonda Hyunjin'in adı yazılıydı. Jinyoung telefonu açıp kulağına götürdü. "Alo..?" Hyunjin'in hıçkırığı ve kırılma seslerini duyunca Jinyoung doğruldu. "Hyunjin konuşabiliyor musun?" Jinyoung bağırışlar duyuyordu. "Mesaj at, tamam mı? Mesaj at." Jinyoung telefonu kapadı. Mesajı beklerken elleri titremeye başlamıştı. Hyunjin bir mesaj gönderdi.
Wang Hyunjin 🤠~
Babam Jaebum kavga kapımı kilitledim
Jinyoung yüzüyle ellerini kapadı. "Sikeyim...bu senin sorunun değil." Telefonu kapayıp yatağına uzandı. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Tekrarladı. "Bu senin sorunun değil, o çocuk senin çocuğun değil. Sadece uyu...sadece uyu." Gözlerini kapadı. Sadece birkaç saniyeliğine. Sonra da başını sağa sola sallayıp ayağa kalktı ve Hyunjin'i aradı. Hyunjin telefonu açtığında ağlaması sakinlemişti ama bağrışmalar aynıydı. "Alt kata in, sessizce. Arka kapıdan çık ve benim arabama gel. Şimdi çıkıyorum. Baban sarhoş mu?" Mırıldandı. "Baban sarhoşsa bir tuşa bas Hyunjin." Tuş sesini duyunca alnına vurdu. "Seni aradığımda arka bahçeye çık tamam mı? Yavaş yavaş ve sessizce. Anladıysan bir tuşa bas, anlamadıysan tekrar anlatacağım." Tuş sesi gelince Jinyoung onu onaylar şekilde mırıldandı. "Aferin sana. Çıkıyorum şimdi." Arabasının anahtarını aldı ve evden hızlıca çıkıp arabaya bindi. "Siktiğimin aptalı altı üstü çocuğa babalık yapacak." Mırıldanıp gaza bastı.
"JAEBUM SİKTİĞİMİN İLİŞKİSİ UMRUMDA DEĞİL! BENİ ÖPTÜN! BENİ NASIL ÖPEBİLİRSİN?!" Jackson'ın boğazı bağırmaktan acıyordu. Başı dönüyordu ve daha çok içmemesi gerektiğini biliyordu. Yine de kadehi kafasına dikerken bir kere bile düşünmedi. "Yeter artık tamam mı? Yeter. Benim duygularım seni ilgilendirmez." Sesi çatallı çıkıyordu. "Ben senin sevgilin değilim, arkadaşın değilim. Kendine başka birini bul, başka bir hayat, başka arkadaşlar. Lütfen, artık son ver şuna." Etrafına baktı. Bibloların çoğu yerdeydi. Mutfağa gitti ve Hyunjin'in pis bıraktığı bulaşıkları gördü. Siniri bozuluyordu. Üst kata çıkıp odasının kapısını çaldı ve içeri girmeye çalıştı ama kilitliydi. Kapıyı hafifçe zorladı. "Hyunjin kapıyı aç." Jaebum kendi kendine gülüp yine çocukla ilgilendiği hakkında bir şeyler mırıldanıyordu. "Benimle uğraşma artık. Ben kimsenin sevgilisi değilim. Düşündüğün kimsenin. Sadece artık rahat bir hayat sürmek istiyorum sen...buna engel oluyo-" Aniden kapının yanından geçen ve emekleyen Hyunjin'i görünce kaşlarını çattı. Kanı kaynıyordu. Onunla oyun mu oynuyordu? "Ben...diyeceğimi dedim. Artık bundan sonrasını kendin düşün."
Telefonu kapatınca Hyunjin'in peşinden gitti. "Hyunjin?" Mırıldandı. Sesi tehditkardı. Hyunjin küçük bir çığlık atıp geri çekildi. Telefonda büyük harflerle BAY PARK yazıyordu. Jackson telefonu alıp kulağına götürdü. "Hyunjin..? İyi misin bebeğim?" "Hyunjin, gayet iyi. Neden sordunuz?" Mırıldandı. Kaşları çatılıyordı. Hyunjin hızlıca doğrulup kapıya koştuğunda Jackson sinirle onun adını seslendi.
Kapının önünde gördüğü Jinyoung'la duraksadı. "Sizi mi çağırdı?! Bay Park bunun için üzgünüm ama gidebilirsiniz Hyunjin gayet iyi." Jinyoung yavaşça Hyunjin'i arkasına aldı. "Sakinleşmelisin Jackson. Hyunjin arabaya." Jackson sinirle güldü. "Oğlumu bana geri ver. Ciddiyim." Jinyoung başını. "Ona zarar vermene izin veremem." "Jinyoung." Jackson ona baktı. "Anlamıyorsun o benim oğ-" "Jackson onu burada sen bu haldeyken bırak-" Jackson onu kolundan tutup arabaya yasladı. "Neden karşıma çıktın ki?! Lanet sıranı bekleyip diğerleri gibi randevu alamaz mıydın?" Jinyoung onu hafifçe itmeye çalıştı. "Jackson, çekil." "Seni düşünmekten uyuyamıyorum." Jackson fısıldadı. Jinyoung onun dudaklarına odaklanmıştı. "Ne zaman gözlerimi kapasam başka bir rüya görüyorum. Hepsinde senin yüzün, senin sesin." Jackson ona yaklaştığında Jinyoung geri çekildi. "Oğlun arabada Jackson. Bize bakıyo-" "Jaebum durmadan arayıp senin yüzünden bana o kadar çok bağırıyor ki! Hepsi seni sevd-"
Jinyoung ona sertçe tokat attı. "Kendine gel. Kendine gel ve beni sevdiğini sakın söyleme. Ben çocuğunun öğretmeniyim. Aramızdan bir şey olamaz. Çocuğu alıp kendi evime gitmeyeceğim. Sadece güvende tutacağım. Çok içmişsin, eve dön, duş al ve yat. Hyunjin yarın geri gelecek." Jackson ona baktı. Tokadın etkisinde çıkamamıştı. Jinyoung, Hyunjin'in telefonunu onun elinden aldı. "Nereye götüreceksin." Mırıldandı. Jinyoung derin bir nefes alıp arabayı açtı. "Annene." Arabaya bindi. "Dediklerimi yap. Ölü gibi duruyorsun." Gaza bastı. Kalbi deli gibi atıyordu.
"Tanrım..." kendi kendine fısıldadı. O an duraksayıp dudaklarına bakmak için zaman harcadığına inanamıyordu. Hyunjin arka tarafta emniyet kemerini taktı. Jinyoung ona telefonunu uzattı. "Büyükanneni arar mısın?" Hyunjin sessizce denileni yaptı. "Onlarda kalacağını söyle. Ama bu gecelik." Hyunjin telefonla konuşurken büyükannesinden evi tarif etmesini de istedi. Jinyoung başını sallayınca telefonu kapadı ve ona geri uzattı. "Senin telefonun bebeğim."
Hyunjin yerine oturup esnedi. "Sizi sevdiğini söyledi." Jinyoung onu duymamazlıktan gelmeye çalıştı. Evin önüne geldiklerinde onu indirirken Hyunjin konuştu. "Bay Park size baba dediğimde uyanıktım, demeye devam etmek istiyorum. Babam sizi seviyor, ben sizi seviyorum...sorun ne?" Jinyoung onun saçlarını okşadı. Sakince konuşurken Hyunjin'in sözleri yüzünden gülümsediğini görebiliyordu. "Sadece ikimiz varken bana baba diyebilirsin. Ama sadece ikimizken, başka bir zaman söylemek yasak." Hyunjin gülümsedi. "Anlaştık baba." Mırıldanıp ona sıkıca sarıldı. "Sadece ikimizken."
Jinyoung ona elini uzattı ve onu arabadan indirip büyükannesinin zilini çaldı. Bilmediği şey ise Hyunjin'in cebindeki telefonun hiç kapanmamış olduğuydu.
~
AhahahhaahHAHAHAHAHAH
-light
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad is always busy
FanfictionJinyoung babası hep geç gelen çocuk için fazladan birkaç saat mesaiye kalıyordu.