Jackson arabadan inip kapısını çaldı. Jinyoung kapıyı açtığında içeri girip ceketini çıkardı. Jinyoung ceketi alıp askıya astı, oturma odasına geldiklerinde birbirlerine baktılar. İlk defa yalnız kalıyorlardı. Hyunjin de yoktu. Jackson derin bir nefes alıp Jinyoung'a sıkıca sarıldı. Jinyoung olduğu yerde kalmıştı. Yavaşça Jackson'ın sırtını sıvazlarken mırıldandı. "Hey...tamam sorun yok." Jackson son iki günde kaç kez ağlamıştı? "İğrenç hissediyorum." Mırıldandı. Jinyoung biraz geri çekilip yüzüne baktı ve Jackson'ın gözlerini silip gülümsedi. "Hyunjin ağladıktan sonra hep çikolata ister. Sen de istiyor musun? Hm? Koca bebek." Güldü. Jackson gülümsedi ve omuz silkti. "Bunu bilmiyordum bile." Jinyoung ona oturmasını işaret etti. Jackson yavaşça koltuğa oturdu ve gözlerini kapadı. "Sence mahvettim mi?" Jinyoung güldü. "Yani bence hayır, o sana zarar veriyordu. Yugyeom'u dinledim, anneni de öyle." Kendi düşüncesi de buydu tabi ki, ama bunu Jackson'a söyleyecek değildi. Jackson gözlerini açıp ona baktığında yanaklarını sıkmak istedi. "Annem sana bundan mı bahsetti ki?" Jinyoung işaret parmağını dudaklarının üstüne koyup göz kırptı. "Aramızda sır." Jackson parmağına ve dudaklarına o arkasını dönene kadar baktı ve ofladı. "Tanrım...sana ne kadar güvenmiş öyle." Mırıldandı. Annesi normalde kimseye -Jacksona bile- çok çabuk güvenmez ve her şeyi sorgulardı ama Jinyoung eve geldiğinde ağzını bile açmadan Hyunjin'i almış ve onu kahvaltıya davet etmeişti. Jinyoung dediğini duymamış olmalıydı çünkü cevap vermemişti. Çikolatayı eline bırakıp yan koltuğa oturdu. "Ben her şeyi duyarım Jackson, ben bir öğretmenim." Jackson'ın gözleri büyüyordu. "Ayrıca güvenini kazanmak için gerekli şeyleri yaptım sanırım hm? Torununu sarhoş babasından kaçırmak, sarhoş babası kötü gözükmesin diye yalan söylemek falan. " Jinyoung sırıtıyordu. "Resmen dalga geçiyorsun!" Jackson onun kafasına yastık attı. Jinyoung kahkaha attı ve yastığı tuttu.
Jackson çikolatayı yerken somutuyordu. "Ne yapayım şimdi?" Jinyoung ona baktı ve bir süre sessiz kaldı. "Ne istiyorsan onu, düşünmen gereken sadece Hyunjin var." Bunu söylerken Jackson'ın gözlerine bakmamıştı. Jackson derin bir nefes aldı ve yavaşça oturduğu yerden doğruldu ellerinden biriyle onunkini kavradı ve parmaklarını kenetledi. Jinyoung kenetli ellerine baktı. Jackson gülümsedi. "Bunu uzun süredir yapmak istemiştim." Fısıldadı. Jinyoung'un kalbi hızlanmaya başlamıştı. "Jackson..." Jaebum'u konuşmak için buraya gelmemiş miydi? Yoksa yine sarhoş muydu? "Jinyoung benden şüphe etme." Jackson mırıldandı. Bunun ona saçma geldiğini bilmiyordu ama ne diyeceğini de bilmiyordu. "Lütfen artık bana inan." Sesi çaresiz çıkıyordu, kendini küçük mü düşüeüyordu yoksa? Elini onun yanağına koydu ve yüzünü kendine çevirdi. Jinyoung onun gözlerine baktı. Jackson dilinin kuruduğunu hissetti. Bu iyi bir an mıydı? Çünkü Jinyoung'u öpmeyi çok istiyordu. "Hyunjin'i düşünmek zorundasın." Tabi ki Jinyoung ondan daha düşünceli ve daha nazik olmak zorundaydı. Jackson aklındakileri hiç düşünmeden söyledi. "Hyunjin için senden başkasını düşünemiyorum." Mırıldandı. Jinyoung yavaşça geri çekildi. Jackson ne olduğunu anlamamıştı. Yanağındaki eli yavaşça düşerken onu rahatsız ettiğini düşündü ve derin bir nefes aldı. İçi yine sıkılıyordu.
"Kendin için Jackson? Kendin için Jaebum'u düşü-" Jackson onu kesti, böyle düşüneceğini biliyordu. "Lütfen sadece beni dinler mi-" Jinyoung elini sallayarak onun susmasını sağladı. Jackson kendini anlatamamın endişesiyle kıvranıyordu. "Eminim yaptıklarından pişmansındır ve keşke Jinyoung o gün beni aramasaydı diyorsundur." Jackson kaşlarını çattı. Neler saçmalıyordu böyle? "Jinyoung." Jinyoung ayağa kalktı. Kaşları çatık elleri yumruk şeklindeydi. "Jaebum'la kavga etmeseydim de onu kaybetmeseydim, keşke lanet bir gül alıp onun evine gitseydim de her şey eski haline dönseydi diyorsun değil mi?" Jinyoung onları birlikte düşündükçe sinirleniyordu. Jackson'ın itiraz etmeyip adını söyleyip durması da sinirini bozuyordu. "Jinyoung." Sinirle güldü. İlk tanıştıkları gün aklına gelince konuşmaya devam etti. "Keşke o gün gelmeseydi, toplantımı mavedip beni herkese rezil etmeseydi diyorsundur ve o gün ben koltuğunda yatarken Jaebum olmadığım için bin kere lane-" "Jinyoung!" Jinyoung susup ona baktı. Jackson neden kızmıyordu? Jinyoung dediklerinde haklı mıydı ki bu kadar pasif kalıyordu? "Jackson buraya geldin ve bana eski sevgilin hakkında kötü hissettiğini anlatıyorsun! Her şeyi yanlış mı anlıyorum diye düşünmekten bıktım!" Gözleri doluyordu, Jinyoung az önce ellerini kenetlediğinde duyduğu heyecan yüzünden kendine kızdı ve onları öpüşürken gördüğü zamanı hatırladı. Kullanışlılık duygusu geri geliyordu. "Yugyeom geldi ve seninle aramı bozmamam için bana yalvardı." Yugyeom bile gelmiş miydi? O böyle şeylerden nefret ederdi.
Jackson derin bir nefes aldı ve ona baktı. Dili düğümlenmiş gibiydi. Sadece birkaç kelime mırıldanıp durdu. "Ne yapmam gerek bilmiyorum." Jinyoung tam sinirli bir cevap verecekti ki Jackson tekrar konuşmaya başladı. "Yapabileceğim her şeyi yaptım." Ne yapmıştı ki?! Hiçbir şey yapmamıştı! "Hayatımda sadece bir sevgilim oldu ve onu sevdim mi bilmiyorum bile. Biri nasıl sevilir bilmiyorum." Jinyoung yumuşamaması gerektiğini kendine hatırlattı ve aynı yüz ifadesiyle ona bakmaya devam etti. Jackson yavaşça konuşuyordu.
"Jaebum'u o evden kurtarmam gerekiyordu çünkü çaresizdi. Hyunjin'i yurttan kurtarmam gerekiyordu çünkü çaresizdi. Kunpimook'un babası öldü ve depresyona girip Yugyeom'dan ayrıldı, Yugyeom kendini öldürecekti." Jinyoung önünde kavuşturduğu kolları yavaşça indirdi ve mırıldandı. Yugyeom ve Kunpimook ne zamandır birlikteydiler ki ve Jackson onları nasıl kurtarmıştı? "Ne..?" Jackson sorusuna cevap vermeden konuşmaya devam etti. "Kimi sevdiysem çaresizdiler ve onları sevmeme ihtiyaçları vardı. Kendimi zorladım demiyorum, hepsini çok seviyorum. Ama...biri durup dururken nasıl sevilir bilmiyorum. Elimden geleni yapıyorum, yemin ederim. Sorunlarımı anlatmak yakın olmak sanıyordum." Ofladı, öyle olmadığı çok belliydi.
"Her neyse," ayağa kalktı sağa sola birkaç adım attı. Jinyoung onun gideceğinden korkup ona doğru birkaç adım atmıştı ama Jackson yine konuşmaya başladı. Kelimeler artık ağzından tek tek dökülmüyordu, sinirli ve stresli duruyordu. Jinyoung onun bu halini işteki haline çok benzetti. "Yani, tanrım...Sikeyim bu işler böyle yürümüyor mu? Seni seviyorum deyince yeterince açık olmuyorsun musun?! Ben dediğimde lanet bir tokat yedim." Jinyoung ona baktı derin bir nefes aldı. "Evet üçüncü deyişin falan..." Jackson başını sağa sola sallayıp ona baktı. "Üzgünüm ama başka ne yapayım bilmiyorum! Başka bir tokat yemek istemiyorum, üzülmek istemiyorum ve kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum!" Jinyoung onu anladığını belirterek minikçe başını salladı ama yüz ifadesi davranışından dolayı ne kadar şaşırmış olduğunu ele veriyor olmalıydı. "Kendimi işe veremiyorum çünkü durmadan bir bahane bulup seni ziyaret etmek istiyorum Jinyoung! Rüyamda seni görüp duruyorum! Annem, babam, Yugyeom, Kunpimook, Hyunjin bile bir terslik olduğunu anladı!" Jackson sorunları sıralarken Jinyoung Kunpimook'un, Jackson'ın rüyalarıyla dalga geçmeye çalıştığını ama Yugyeom yüzünden sustuğunu anımsadı. Demek onunla ilgiliydi, işe odaklanamamasına üzülse de kendini düşündüğünü öğrenince gülümsemesini bastırmak zorunda kaldı. "Ne yapayım bilmiyorum bir yere mi yazdırmamı istiyorsun? Bir binaya falan mı? Bunu yapabilirim, mektup mu yazayım, telgraf mı çekeyim?!" Jackson ona bakmıyordu elleri havada kendi kendine konuluyor gibiydi. Şu ana kadar içinde tutmak zorunda kaldığı tüm duygular çıkıyordu. "Gerçekten delirmek üzereyim lütfen artık seni sevdiğimi anlar mısın? Daha ne yapmam gerek bilmiyorum, hayatımda hiç duvar boyamamıştım! Siz boya almaya gittiğinizde tonlarca video izledim!" Jinyoung gülümsedi. "Ne yapayım şimdi dediğimde beni öp desen ölür müydün yoksa böyle şeyler sadece film-"
Jackson'ın sesi dudaklarının üstündeki yumuşak dudaklarla sonunda kesilmişti.
~
AFERIN LAN
![](https://img.wattpad.com/cover/187132111-288-k328743.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad is always busy
FanfictionJinyoung babası hep geç gelen çocuk için fazladan birkaç saat mesaiye kalıyordu.