Jackson geri döndüğünde Jinyoung onun yüzünün bembeyaz olduğunu görmüştü ve endişelenmişti. Odaya çıkmaları gerektiğini söylediğinde Jackson başını salladı. "İyiyim sadece..." Jinyoung ateşine bakarken Jackson mırıldandı. Jinyoung onu yatırdı. "Tamam Jackson, yorgunsundur." Jackson başını sallayıp tavana bakmaya devam etti. Gözleri doluyordu. "Ben sana...ilaç falan mı alsam acaba? Ağrı kesici alıp uyus-" Ağladığını görünce donup kaldı. Bir süre yüzüne baktı. Elini yavaşça omzuna koydu. "Jackso-" "Ne yapacağımı bilmiyorum." Jackson fısıldadı. "Kafayı yiyeceğim, kendini öldürecek galiba Jinyoung." Jinyoung onun saçlarını okşadı ve dudaklarını yaladı. "Jaebum değil mi? Sizi konuşurken gördüm." Jackson ona baktı. Görmüştü ama hiçbir şey söylememişti. "Kızmakta haklısın...onunla konuşmam bile hatay-" Jinyoung başını sağa sola salladı ve mırıldandı. "Kızmadım ki." Jackson gözlerini sildi. "Ben sadece endişeleniyorum...o-onu sevmiyorum yemin ederim." Jinyoung derin bir nefes aldı. "Bundan emin misin? Etrafındaki insanlar seni...baya etkiliyor. Annen, Yugyeom, Hyunjin, Bambam. Jackson başını salladı. "Seni seviyorum." Jinyoung gülümsedi. "İyisin değil mi?" Jackson ona baktı. "Beni seviyorsun değil mi?" Jinyoung dudaklarını yaladı. "Jackson, daha önce kimse için Çin'e uçmadım bebeğim. Bu partilerden ve dikkat çekmekten nefret ederim. Ama buradayım. Seninle." Jackson başını salladı ve uzanması için kenara kaydı. İkisi de hala takımlarının içindeydi, Jinyoung bunu dile getirecekti ama susmayı tercih etti. Gözleri yavaşça kapanırken Jackson'ın nefes alışının da yavaşladığını hissetti ve kafasını onun kalbinin üstüne koydu.
Jackson yavaşça gözlerini açıp telefonuna uzandı.
Jackson Wang:
Sadece yarım saat.
Yavaşça Jinyoung'un kolları arasından ayrılıp ceketini aldı. Jinyoung uyanmayacaktı. Jackson yolculuğun onu ne kadar yorduğunu biliyordu. Ayakkabılarını giyerken yanağını dişliyordu. Stresten ölecek gibiydi. Jinyoung'u seviyordu ama Jaebum'a bir şey olmasını da istemiyordu. Odadan çıkarken kartını aldığından emin oldu.
Im Jaebum:
terastayım. konuştuğumuz yerde.
Terasa ilerlerken ne konuşacaklarını merak etti. Konuşacak ne kalmıştı ki? Terasın sürgülü kapısını açtı ve korkuluğa yaslanmış Jaebum'u gördü. "Şuraya yaslanıp durma. Düşeceksin." Jackson kapıyı arkasından kapadı. "Aman ha..." Jaebum mırıldandı ve kafasını kaldırıp Jackson'a baktı. Göz devirirken konuştu. "Seunie cidden en son umrumda olan şey ölmek. Bunu isterim." Jackson onun yüzüne bakarken derin bir nefes aldı. "İstemezsin Jaebum." Jaebum gülümsedi. Elinde minik bir kutu vardı. Kutuyu yavaşça ona uzattı. Jackson kutuyu aldı ve içindekilere bakmak için kapağı kavradı. Jaebum'un eli elini kavradığında durdu. "Sonra, ben gidince." Jackson yavaşça başını salladı.
"Bir şey demek için çağırmadım bu arada. Bunları verecektim ve...ve hava çok güzeldi." Jaebum mırıldandı ve gökyüzüne baktı. "Yılın bu zamanları seninle hep şu dağ evine giderdik." Jackson anılar aklına geldiğinde derin bir nefes aldı. "Onu götürdün mü?" Jackson başını sağa sola salladı. "İyi, götür. Kendine yeni hatıralar yarat." Jackson ona cevap vermedi. Ne yapmaya çalışıyordu. "Jaebum seni birazcık tanıyorsam şu an kıskançlıktan ağlayacak duruma bile gelirdin." Jaebum gülümsedi. "Sanırım değiştim." Jackson kaşlarını kaldırdı. İki saatte mi değişmişti? Jaebum bir süre daha gökyüzüne baktı. "Mutlu olmak istiyorum." Jackson derin bir nefes aldı. "Ben...seni onun yanında çok mutlu gördüm...hiç görmediğim kadar. Benim kadar uğraşmıyordu bile Seun." Gözleri dolarken gülümsedi ve dirseklerini korkuluğa yasladı.
"Ahh tanrım sanırım herkes için yük hâline geldim." Jaebum mırıldandı. Jackson'ın boğazı düğümlenmişti. "Youngjae iyi..." Jaebum güldü. "Fazla iyi. Beni seviyor. Neden seviyor bilmiyorum...beni senden başka kimse sevmemişti." Jackson yutkundu. "Jae-" "Kimse senin gibi sevememişti. Başkasını istemiyorum." Jaebum dudaklarını yaladı ve ona döndü. "Ve senin de beni istemediğini biliyorum. Kendime yediremiyordum. Bu geceye kadar. Youngjae'yle nişanlanarak senden intikam aldığımı düşündüm ama sonra anladım ki sen...sen zaten umursamıyordun. Sanırım bu ilişki senin için çoktan bitmişti. Ben kavrayamamışken...sen her şeyi bitirmiştin." Jaebum ona baktı. "Jackson artık seni rahat bırakıyorum!" Kıkırdadı. "Hiçbir şeyle uğraşmayacaksın. Söz."
"Jaebum kendine zarar verme. Tamam mı? Bu seni de üzer beni de. Seni sevenler ne-" Jaebum gülmeye başladı. "Beni sevenler...beni sevenler siktir olup giderler umarım. Hepsi." Tıslar gibi konuşmuştu. "Jackson, sinirlenip aptal gibi gözükmek istemiyorum. Seni teşekkür etmek için çağırdım. Her şey için. Bugüne kadar yaşadığımız her şey için. Hayatımın...tek iyi yönü sendin. Beni kendi ailem bile senin düşündüğün kadar düşünmedi. Hiçbir zaman bu kadar umurlarında olmadım. Şu an buraya gelmen bile...çok tuhafsın Jackson...benim için sıcacık yatağından kalkıp bu aptal terasa geldin ve boş boş mızmızlanmamı dinliyorsun..." Jackson başını sağa sola salladı. "Tuhaf değilim. Nasıl biri olduğunu biliyorum. Göründüğün gibi değilsin. Kendini saklamaya çalışıyorsun. Kimse seni görmesin diye mi?" Mırıldandı. "Senden başka kimse görmesin diye."
Jaebum ona doğru bir adım attığında Jackson geri çekilmedi. Jaebum kollarını yavaşça onun boynuna sararken gözlerini kapadı. Ellerini beline sarıp derin bir nefes aldı. "Kendine bir şey yapma." Fısıldadı. Jaebum gülümsedi ve saçlarını okşadı. Geri çekilip dudaklarını Jackson'ın dudaklarına bastırdı. "Kendine iyi bak Seun-ah. Benim için." Gülümsemesi büyürken gözleri de doluyordu. Jackson bir şey diyemeden içeri yürüdüğünde Jackson bir süre elindeki kutuyu kavramış şekilde kaldı. Ona onu öptüğü için kızmaya hazırlanmıştı. Her zaman olduğu gibi. Ama artık...hiçbir şey hissetmediğini fark etti. Boşluğa bakarken eskiden öptüğünde duyduğu o heyecanı unutmuştu. Hissedemiyordu. Soğuk hava tüylerinin diken diken olmasını sağladığında içeri girmesi gerektiğini anladı. Asansöre bindi ve Jinyoung'la odasının bulunduğu kata bastı. Kutuyu yavaşça açtığında ikisinin resimleri ve kasetlerle dolu olduğunu görmüştü. Bir not ve yüzük de vardı.
Kutunun kapağını kapadı. Bunlara tek tek odada bakmak daha iyi olacaktı. Yavaşça asansörden çıkıp oda kartını kapıya tuttu. Kapı minik bir ses çıkardı ve ışık yeşile döndü. Jackson içeri girdi ve kapıyı arkasından kapattı. İçerisi karanlıktı eliyle arayarak aynalı dolabı yavaşça sürükledi ve kutuyu dolabın bir bölmesine koydu. Aniden duvara itilmesiyle gözleri büyümüştü. Şaşırdığını belirten minik bir ses ağzından kaçarken karşısındaki kişinin kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Anlamam mı sandın Jackson?" Jinyoung'un sesi kulaklarına ulaşınca kalbi sanki olabilirmiş gibi daha da hızlanmıştı.
Jinyoung dudaklarını yaladı ve uzanıp ışığı açtı. Jackson gözlerini tekrar kenetlediğinde Jackson her an dizlerinin bağının çözülebileceğinden emindi. Jinyoung...değişmiş gibiydi. Bir süre ona bakıp duvardaki ellerinden birini çekti. Aynı eli saçlarını yavaşça okşadı. "Hadi gel biraz konuşalım." Mırıldandı. Ama Jackson pek konuşabileceğini sanmıyordu.
~
SONUNDA JINYOUNG SEME JIJYOUNG HERKES DURSUN HERKES DERIM BIR NEFES ALSIN......SEME JINYOUNG.
![](https://img.wattpad.com/cover/187132111-288-k328743.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad is always busy
FanfictionJinyoung babası hep geç gelen çocuk için fazladan birkaç saat mesaiye kalıyordu.