Jinyoung kitabının bir sayfasını daha çevirdi ve gözlerini kelimelerin arasında gezdirdi. Yattığı çimler yumuşaktı ve güneş tenine vuruyordu. Yanına oturan kişiyle kitabı yüzünden çekti ve güneş gözlüğünü düzeltti. "Pardon?" Mırıldandı. Yanındaki çocuk gülümseyerek ona bakıyordu. "Hey, ben ve arkadaşlarım şurada oturuyorduk. Yalnız başına sıkılıyorsan eğer..." Çocuğu gözleriyle süzdü. Güneş gözlükleri olduğu için şanslıydı. Çok güzel gülüyordu... Jinyoung başını sağa sola sallayıp mırıldandı. "Sıkılmıyorum." Kitabını tekrar almak için uzandığında bir el yavaşça bileğini kavradı. İnce parmaklar Jinyoung'un bileğini kavradığında Jinyoung çoktan bu çocuğa karşı hiçbir şansı olmadığını biliyordu. Yanına gelmesi, oturması ve rahatça onu davet etmesi... "Sadece kitap okumak istiyorum, tek başıma." Çocuk omuz silkti. "Seni yalnız bırakasım yok." Yanına uzandı. "Oku." Jinyoung anlamayarak ona baktı. "Anlamadım?" Çocuk bir elini başını arkasına atıp dudaklarını yaladı. "Oku, ben burada dururum." Jinyoung göz devirdi. "Bak, ben...yalnız kalmak istediğim içi-" "Mark! Hadisene! Gelmiyor musunuz?" Adının Mark olduğunu öğrendiği çocuk Jinyoung'a gülümsedi. "Eh, o halde görüşürüz."
Jinyoung haftalarca aynı çocuğu görmedi. Her parka gittiğinde ve çimlere uzandığında tamamlanmış hissetmiyordu artık. Mark'ın da gelmesini istiyordu ama her seferinde hayal kırıklığıyla eve geri dönüyordu. Bir gün yine okumak için oturduğu çimlerde kendini Mark'ı ararken buldu. Güneş gözlüğünün altındaki minik gözleri yavaşça kısılıp büyüyordu. Mark yine hiçbir yerde yoktu.
Derin bir nefes alıp kitabına uzandığında kitabın elinden kaydığını hissetti ve kafasını o yöne çevirdi. "Ahh bunu mu okuyorsun şimdi de?" Duyduğu sesle gözleri büyüdü. Mark yanında, yine o alaylı gülümsemesiyle oturuyordu. Kitabın sayfalarını çevirip birkaç kelime okudu. Jinyoung'un dudaklarına minik bir gülümseme yerleşirken başını salladı. "Arkadaşlarınla mı oturuyordun?" Mark sorduğu soruyla kitaba attığı bakışları Jinyoung'a çevirdi. "Ahh hayır ama birazdan gelirler. Ben önce sana uğramak istedim." Jinyoung başını salladı. "Uzun zamandır yoktun ama." Mırıldandı. Mark'ın sırıtması genişlerken çimlere uzandı. Yine kolunu başının altına koymuştu. "Beni mi bekledin?" Jinyoung omuz silkti. "Yani...genelde buradayım kim geliyor kim gidiyor bakıyorum." Mark başını salladı. "Mark!" Karşıda el sallayan insan topluluğunu görünce Mark hafifçe doğruldu. Jinyoung'un kalbi hızlanmıştı. Bir şeyler yapması gerekiyordu ama ne yapacağını bilmiyordu. "Ahh yardım çığlıklarını duydular." Mark gülümsedi doğruluğunda Jinyoung yavaşça kolunu tuttu. "Sana sesli okuyabilirim. Kalmak istersen." Dudaklarından çıkan kelimeler yanaklarının hafif kızarmasını sağlamıştı. Mark bile yüzündeki şaşkınlığı gizleyememişti. Yavaşça başını sallarken mırıldandı. "Birkaç dakika ver, geliyorum hemen." Parfümü de onunla birlikte uzaklaşırken Jinyoung koluna yapışıp gitme demek istedi.
Mark geri dönerken arkadaşları arkasından birkaç minik tezahürat yaptı. Mark göz devirip Jinyoung'un yanına oturdu. "Oku hadi." Gülümseyip uzandı ve gözlerini kapadı. Jinyoung'un yüzüne minik bir gülümseme yayılırken kelimeleri seslendirmeye başladı. Jinyoung telefonu çalmaya başladığında irkildi. Mark gözlerini açıp hafifçe doğruldu. "Alo?" Jinyoung annesinin sesiyle buluşunca rahatladı. "Hmm, birazdan gelirim." Telefonu kapadığında Mark telefonu elinden aldı. "Bana adını söyleyecek misin?" Mırıldandı. Kendi telefonunu kaydediyordu. Jinyoung telefonunu geri alırken "Mark..." diye mırıldandı. Mark gülümsedi. "Jinyoung." Mark onun dudaklarına bir süre bakıp başını salladı. "İstediğinde...mesaj atabilirsin." Geri çekildi ve doğruldu. "Eve dikkatli git Nyoung." Gülümsedi. Jinyoung başını salladı ve ona yavaşça el salladı.
Mark basketbol topunu çimlere koyup Jinyoung'un yanına uzandı. "Geç kaldın." "3 dakika." Mark esnedi. "Maç bitmedi." Jinyoung başını sallayıp ona baktı. "Terlemişsin." Mark ona baktı. "Kokuyor muyum?" Jinyoung güldü. "Hayır sadece terlemişsin." Mark başını sallayıp ağacın yapraklarına baktı. "Çok farklıyız." Jinyoung mırıldandı. Mark gülümsedi. "Birbirimizi tamamlıyoruz işte." Jinyoung derin bir nefes aldı. Mark'ın eli, eline değiyordu. Kaldırıp yavaşça tutmak istedi ama sadece tadını çıkardı. Birlikte sessizce uzanırken konuşarak paylaşabileceklerinden çok daha fazlasını paylaşıyorlardı.
"Bakıp durma." Mark mırıldandı. "Mark çek şu elini resmen dudağın patlamış." Jinyoung mırıldandı ve elini itti. "Ne diye kavgaya giriyorsun? Ne derlerse desinler bırak işte." Mark göz devirdi. "Sana hiçbir şey diyemezler." Jinyoung ofladı. "Sen basketbol takımının kaptanısın, örnek olman gerek." Jinyoung pamuğu dudağına bastırınca Mark tısladı. Yavaşça pamuğu çekti ve bir süre yaraya baktı. "Sana gerçekten kızdım, ama..." Sonrasında ise kendinin bile hayal edemeyeceği bir şey yaptı. Dudaklarını Mark'ın dudaklarının kenarına bastırdıktan sonra yavaşça geri çekildi. "Ama beni koruduğun için minnetarım." Fısıldadı. Mark şaşkınlıkla ona bakarken bir elini yavaşça saçlarından geçirdi. "Hep sen benimle ilgileniyorsun. İzin ver biraz ben seninle ilgileneyim." Gülümsedi. Mark yavaşça başını sallayıp ellerine baktı. Jinyoung ilk defa onun yanaklarındaki minik kızarıklığı gördü ve kendi kendine gülümsedi.
Mark dudaklarını tekrar birleştirdiğinde Jinyoung ellerini onun yanaklarına koydu ve karşılık verdi. İçtikleri şarabın tadını birbirlerinden alabiliyorlardı. "Jinyoung." Mark mırıldandı. Jinyoung'un gözleri hafifçe kısılmış, yanakları kırmızıydı. Hafif sarhoşluktan başı dönüyordu. "Hm?" Mark dudaklarını yaladı. "Beni bırakma. Tamam mı?" Jinyoung bir süre yüzüne baktı. Dudaklarını tekrar birleştirirken ona cevap vermedi. Mark çoktan sorduğu soruyu unutmuş gibiydi zaten. Jinyoung ise halinden utanmıştı. Çünkü tek verebileceği cevap söz veremeyeceğiydi. Jinyoung her an kalkıp gitmeye hazırdı. Ailesinin yönetmeye karşı olan düşkünlüğü onu ele geçirememişti. Asla geçiremeyecekti. Asla o sıkıcı ve hayatını işte geçiren iş adamlarından olmayacaktı. Tam bu yüzden, Mark'ı ve diğer herkesi bırakıp gidebilirdi.
Mark'ın gözleri yaşlarla dolarken yavaşça başını salladı. "Bu...bu daha iyi olacak! Ailenin yanına döneceksin! Mark lütfen..." Jinyoung onun saçlarını okşuyordu. "Seni yanlarına çağırıyorlar diye onlara kızamazsın." Kendisini ağlamamak için zor tutuyordu. Ama ağlarsa Mark'ın daha da kötü olacağını biliyordu. "Eminim zaman alacak ama alışacaksın. Daha yaşayacak bir sürü şeyin var." Jinyoung gülümsedi. "Seninle yaşamak istiyorum." Mark fısıldadı. Gözlerinden akan yaşları silmeye bile uğraşmadı. "Seninle olmak istiyorum Jinyoung seni bırakmak istemiyorum." Jinyoung ona sıkıca sarıldı. "Sana kızgın değilim, beni bırakmıyorsun." Mırıldandı. "Bir gün yine yollarımızın kesişeceğini biliyorum Mark. Kimse kalbimin bu kadar hızlı atmasını sağlayamaz." Fısıldadı.
Jinyoung, Mark'la yaşadıklarının sadece gençlik aşkı olduğunu şimdiye kadar kendine hep hatırlatmıştı. Bu yüzden o kadar heyecanlıydı, eli ayağına dolanıyordu ve kızarıp duruyordu. Onu düşünmeden bir dakikası bile geçmiyordu. Çünkü o zamanlar lisedeydi ve bir sevgiliye ihtiyacı vardı. Birinin onu sevmesi daha önce hiç tatmadığı bir duyguydu ve bu yüzden bu kadar iyi hissettirmişti...o halde Jackson'ı gördüğünde, onun sesini duyduğunda ve ellerini ellerinin arasında hissettiğinde neden aynı hissi duyuyordu? Neden Jackson onu havuzda öptüğünde sanki bayılacak gibi hissetmişti? Jinyoung tavana bakarken hatırladığı anılarla dolan gözlerini sildi. "Kimse kalbimin o kadar hızlı atmasını sağlayamaz sanıyordum." Mırıldandı. "Kimse...elimi ayağıma dolaştıramaz."
Yavaşça doğrulup karşısındaki aynaya baktı ve kendi kendine mırıldandı. "Bittim ben." Çünkü Jinyoung hayatta onu tek mahveden şeyin içine kendi kendine yürümüştü. Bunun olacağını bildiği halde durmamıştı. Onu her şeyden alıp, her işini yarım bıraktırabilecek, her anını mahvedebilecek ve onu uyutmayacak bir şeydi bu. Jinyoung dağılmış saçlarına ve hafifçe şişmiş gözlerine bakarken bu manzarayı lisedeyken aynaya baktığında gördüğü o çocuğa çok benzetti. Bu çaresiz hali ona her şeyi gayet iyi anlatıyordu. Jinyoung aşık olmuştu.
~
Amanin!!!!!!!!!
KONTROL ICIN OKUDUGUMU DUSUNUYOSUNUZDUR HERALDE BAYA KOMIKMIS TABI KI OKUMADIM HATALAR VARSA SOYLEYIN BARI DE DUZELTIYIM
Instagramda minik spoiler paylasiyom takip etcekseniz koclarim

ŞİMDİ OKUDUĞUN
my dad is always busy
FanfictionJinyoung babası hep geç gelen çocuk için fazladan birkaç saat mesaiye kalıyordu.