38.Bölüm | Bir Slav Kadar Soğuk ve Çıplak

316 36 46
                                    




Bölümün uzun olmasının yanı sıra, Slav mitolojisini, İkinci Dünya Savaşında Ukrayna'nın durumunu, konuşulan dilleri, dönem mimarisini ve Olesko Şatosunu araştırdığımdan çok yorucuydu. Bu gün saat 11'de oturdum ve saat sekize geliyorken hala başındayım. Tüm gün Taş Bebek'i yazdım. Emeğe saygı duyup, oylarınızı esirgemeyeceğinizi umarak sınır koymak istiyorum. ✨✨

Ramazan Bayramınız mübarek olsun. Hayırlı bayramlar dilerim herkese. 🙏🏻❤️

Sınır: 15 oy.🔥


38.Bölüm
Bir Slav Kadar Soğuk ve Çıplak


Morsalkım rengi, iki kanatlı tül perde açık balkon kapısından içeriye dolan orman rüzgarıyla kabarıyor, barut rengi parke kaplanmış zemine dek uzanan ucundaki ve ortasındaki saydam boncuk işlemeler güneşle buluştukça bir renk cümbüşü içerisinde parıldıyor, ışık demeti menekşe rengi çarşafların üzerinde, yatağın ortasında uyuyan kadının buğday teninde dağılıyordu.

Rüzgarın soğuğuna inat tenini ısıtan güneş, yüzüne vurduğunda Meran gözlerini araladı. Saat dörde geliyordu. Aralıksız dokuz saat uyumuştu. Beyaz, gri ve morun tonlarında düzenlenmiş odadaki en koyu eşya olan yatakta bir başınaydı. Oysa salondaki bej rengi, yuvarlak hatlara sahip koltukta sızdığından emindi. Suratında patlattığı tokattan sonra Asilkanoğlu'nun hala kadını düşünüyor olması Meran'ı şaşırttı. Yüzü koyun yattığı pozisyondan sırt üstü dönerken gözleri odayı hızlıca taramış ve boş olduğundan emin olmuştu.

Meran anlıyordu: şartlar ne olursa olsun, bir kadını yatakta yalnız bırakmak Ulaç Asilkanoğlu'nun geleneğiydi. Mavi gözleri tekrar kamaştığında, gözlerini tacizcisinin güneş değil parmağındaki koca taşlı yüzük olduğunun farkına varabildi. Fakat uyurken avuçlarına aldığı kolyesi etrafta yoktu.

Uyku sersemliliğini üzerinden atamadan hızlıca yataktan kalkıp, odadan çıktı.

Ulaç salonda, sırtı kadına dönük, yüzü duvara bakacak şekilde çalışma masasına benzer koyu keresteden dövülmüş kare bir masanın başında oturmuş, omuzları hafifçe masadaki diz üstü bilgisayarına eğilmiş bir şeylerle ilgileniyordu.

"Kolyem nerede Asilkanoğlu?"

Ulaç onu duymazdan geldi. Meran bi saniye durup düşünmeden salonu geçti, adamın koluna omzunu koyup kendine çevirdi.

"Bilinçsizliğimden istifade, beni yatağa atıp hayattaki en değerli şeyimi çaldın! Canını birazcık seviyorsan, söylersin ko-!"

Ulaç tek kulaklığını çıkarıp da omzu üstünden kendisine çeken kadına döndüğünde, Meran'ın suratına çarpan ilk şey diz üstü bilgisayardaki yabancı yüzlerdi. İkinci şey ise, yabancı yüzlerin kendisine çevrilmiş oluşuydu.

Teniyle aynı renkte, baldırlarını zor kapatan bir içlik, dağınık saçlar ve uyku sersemi bir yüzle ekrana bakakaldı.

Ulaç bir saniye sonra toparlanıp, eline aldığı bilgisayarla ayağa fırladı. Çalışma masasına kalçasını yaslayıp, kulaklığını taktığında kameranın manzarası, kendisi ve arkasındaki duvardı.

"Şimdilik burada bitirelim, arkadaşlar." dedi bozuntuya vermemeyi çalışan bir sesle. "Oktay, Ezgi yanıma geldiğinde benzer proje şartnamelerinin üstünden geçeriz. Sabaha anlaşma metnini sunmalıyız. İrtibatta kalalım."

Ulaç bilgisayarının ekranını kapattığında içindeki şimşekler çakan gözleri Meran'ın gözleriyle buluştu.

"Ben Tamer'i arayamıyorum ama sen konferans görüşmesi yapabiliyorsun öyle mi?"

Taş BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin