39.Bölüm | Hükümsüz

276 34 6
                                    



Keyifli okumalar dilerim.

Sınır: 12 oy




39.Bölüm
Hükümsüz

Meran Fransızca bilmiyordu fakat Ulaç kadını hafife almıştı çünkü hiç eğitimini almasa da Rusya'nın aşağı sınırındaki kenar mahalle sokaklarında büyümüş her çingene çocuğu gibi Meran da türlü slav dillerine aşinaydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Meran Fransızca bilmiyordu fakat Ulaç kadını hafife almıştı çünkü hiç eğitimini almasa da Rusya'nın aşağı sınırındaki kenar mahalle sokaklarında büyümüş her çingene çocuğu gibi Meran da türlü slav dillerine aşinaydı. Ulaç geri çekilip onlar için hazırlanmış, bahçe manzaralı masayı gösterdi.

"Sobieski, sevdiği bir müzik sanatçısını çağırtmış. Onu karşılamak için resepsiyona indi."

"Ne dedin?"

"Sobies-"

"Onu demiyorum, az önce bir şey dedin.. Ne dedin?"

Ulaç pür dikkat kendini seyreden iri gözlerle lal kesildi. Dilinin ucuna gelen her kelimeyi yuttu. Gözlerini yumup, alt dudağını gergince yaladı. Sonra yüzünde rahatım imajı veren bir gülümseme belirdi.

"Basit, eski bir Polonya deyimi."dedi çarçabucak.
"Sobieskiler Polonya asıllı olduğundan Igor sık sık alıntılar yapardı."

"Igor kim?"

"Eski bir dost." Kavisli koyu sarı kaşları çatılırken gözlerine kederin gölgesi düştü. "Dostumdu." Diye düzeltti kendini.
"Şimdi tanışacağın adamın oğlu."

Konu ilgisini tümüyle dağıtsa da Meran  toplamaya çalışarak, Ulaç'ın kravatına uzandı.
Ulaç bu gece için kadının elbisesiyle aynı renk kravat seçmişti.
"Anlamı, peki?"

Üstünde gezinen marifetli parmaklarla, bedeninin ısınan adam ağzını belli belirsiz açtı.
"Ha?"

Meran düzeltilmeye ihtiyaç gütmeyen kravatla uğraşırken, gözlerini kaldırıp Zümrüt gözleri kıskacına aldı.
"Deyimin anlamını hala söylemedin."

"Ha..."dedi Ulaç. Kadının bileklerini yakalayıp yakasını kurtardı.
"Ha, onu diyorsun.." dedi kravatını gevşetip, şakağından yuvarlanan bir ter damlacağını sildi.
"Anlamı, güle güle kullan ya da benzer bir şeydi işte."

Yalan ağzına yuva yapmış Asilkanoğlu diye düşündü Meran.
"Terledin mi sen?"

"Sıcak bastı!" Dedi adam ecel teri döküyordu. Masaya ilerlemek için kıpırdandığında Meran  ceketinin yakasından yakalayıverdi.

"Ah, konuklarım gelmiş!"

Çift salonun cam kapılarından geçen iki adama önce başlarını sonra bedenlerini çevirdi.

Jan Sobieski dolu bir gülümsemeye, yuvarlak yüz hatlarına sahip, dolgun yanaklı ince bıyıklı gri-mavi gözleri kısık, şık giyimliydi.

Taş BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin