9.Bölüm | Zehir

371 36 2
                                    


9.Bölüm
Zehir

"Melih, Hilton'dan ayrıldı, ben de çıkmadan önce lavaboya girdim ve.. gerisini biliyorsun."

Arabaya sığamadığı düşündü kadın, Ulaç ona tüm ayrıntılarıyla düştüğü durumu ve Melih ile arasındaki görüşmeyi anlatmış, artık olumlu veya olumsuz bir yanıt bekliyordu. Jipin kapısına uzandığında artık kilitli olmadığı görüp ağır adımlarla çıktı koca vasıtadan. Ulaç gözlerini kısmış kadının ne yapacağına bakıyordu. Tek kelime etmeden indiği için bir an karşılarındaki karakol binasına girip hakkında şikayette bulunacağını sandı. İçinde ne bir telaş, ne bir sızı vardı yalnızca bıkkınlık kol geziyordu ruhunda.

Meran onu izleyen bir çift zümrüt göze aldırmadan arabanın kaputa sıçrayıp oturdu. Sarkan bacaklarını bir çocuk yaramazlığında aheste aheste sallamaya başladı, ellerini kaputun iki yanına yaslarken gece de dikkat dağıtan parlak rugan ayakkabılarına eğdi başını.

Zümrüt arabadan çıktı ve yanına yerleşirken Meran hiçbir tepki göstermedi, hala ayakkabılarının ucunu atomu inceliyormuş gibi izliyordu.

Yine de Ulaç yanında olduğunu bildiğinden adı gibi emindi, oturduğunda koca araba adamın ağırlığı ile çökmüş bunu kendi bile fark etmişti. Kadının hissetmemesinin imkanı yoktu. Kahve saçları eğdiği yüzünü saklıyor yalnızca kalkık, küçük burnu meydana çıkıyordu. Saçlarının arasındaki sarı teller gecenin karanlığında kaybolmuş, hepten dağılmış topuzdan tutam tutam çenesine doğru dökülüyordu.

Ulaç, bir an o deniz dalgası asi saçları tokadan kurtarmak istedi. Kalem şeklindeki ince tokayı çektiğinde zaten dağılmak için zaman kollayan parlak buklelerin omuzlarına yayılışını hayal etti.

Aniden kaşları çatılıp, başını az ilerideki karakol binasına kaldırdı. Aptal bir aşık gibi davranacaktı. neredeyse! Neredeyse, kadının saçlarını esir almış tokadan kurtaracaktı. Açık mavi ile lacivert tonundaki bina tam da polislerin üniforma renklerine göre boyanmıştı. Sahi neden Meran onu karakol merkezine getirmişti ki? En azından bir başka lokantaya gidebilirlerdi oysa.

"Neden ben?"

Duyduğu tatlı soprano ses ile kadına döndü. Afalladı, sanki kadının sesi geceleri daha güzel çıkıyor onu kendine çekiyordu. Kaşlarını daha da çattı, soruya odaklandı.

Neden o?
Neden oydu? Düşündü.. Düşündü. Gerçekten hiç bir mantıklı nedeni yoktu elinde. Melih'e kabul ettim bile dememişti, sadece düşünecekti. Bakarız demiş şartlarını sunmuştu. Aptalca da olsa bir sebep ararken, gözlerinin önüne Meran'ın güzel yüzü beliriverdi ardından tropikal meyveler kadar egzotik ve bir o kadar can alıcı kokusunu soludu.

Kadın, yanı başındayken kokuyu içine çekmek oldukça kolaydı. Burun deliklerine sızan kokuyla hayalinde kadını tekrar öptü, tekrar ve tekrar.. Hilton'daki dakikalık öpücük uzadıkça uzuyor bozuk kaset gibi hep başa sarıyordu. Keşke gazeteciler şuracıkta onları bassa da Ulaç ispatlamak için bir kez daha uzanabilseydi o dudaklara. Bu kez basit bir temas değil, gerçek bir öpücük çalabilseydi. Magazinciler, sıradan haber kanalları, onların her dediğine tav olan iş adamları, medyadan fırsat gözeten onlarca sapkın, sapık insan.. Merkez karakoluna bakarken, dudaklarını hafifçe kıpırdattı.

"Beni kızdırmıştın."

"Bu kadar mı?" dedi. "Hepsi yalnızca kızdığın için mi?"

Ulaç'ın güzel dudakları bu kez gerildi ve geniş omuzlarını kaldırdı ağırdan ağırdan.
"Baskı altındaydım, acilen beni şartlarımla isteyecek bir kadın bulmam gerekiyordu ve sen... Sanki buna gönüllüydün: medyanın önünde boynuma atladın, beni öptün. "

Taş BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin