HERKESE YENİDEN MERHABA :) BU BÖLÜM YÜREKLER YANGIN YERİ OLACAK...
KEYİFLİ OKUMALAR :)******************************
Göğe yükselen siyah dumanları karşıdan farkeder farketmez ani bir fren yaparak arabayı durdurdu Barış. Bilal, önce telefonundaki konuma, sonra da göğe yükselen siyah dumanlara baktı. Barış'ın sesiyle girdiği şoktan çıkarak kendine geldi;
"Abdullah Mihran! Orda! Kaçıyor!"
Barış'ın işaret ettiği yöne doğru baktığında, dumanlardan hızla kaçan Abdullah Mihran'ı gördü. Onu, oğulları ve adamları takip ediyordu. Hızla arabadan inip yanan kulübeye doğru koşmaya başladı Bilal. Barış da elini beline atarak, silahını çıkardı ve Bilal'in arkasından koştu.
Dumanların yükseldiği yere gelene kadar geçen süre, ikisi için de hızlandırılmış bir film sahnesi gibiydi. Ne bir şey düşünebiliyor, ne de ne yapacaklarını biliyorlardı.
Sahara, elleri bağlı, kendinden geçmiş bir şekilde hem öksürüyor, hem de nefes almakta güçlük çekiyordu. Bahar'ın durumu da Sahara'dan farklı değildi aslında ama o biraz da olsa kendindeydi. Alevlerin arasından arkadaşına sesleniyor, ama nefes almakta güçlük çektiği için sesi çok da gür çıkmıyordu. Bir yandan da ellerini çözmeye çalışıyordu Bahar. Alevlerin içinden Sahara'yı takip etmeyi başaramadı. Her yeri saran siyah dumanlar, görüşüne engel oldu ve Sahara'yı gözden kaybetti. Artık sesi de duyulmuyordu genç kızın. Ne öksürüyor ne de bir yaşam belirtisi veriyordu.
Tavandan yanarak yere dökülen parçaları fark ettiğinde, bir yandan öksürüp diğer yandan 'imdat' çığlıkları atmaya başladı ama sesi çıkmıyordu. Sahara'dan ise hala ses yoktu.
Sahara'nın öldüğünü düşünüp ağlamaya başladı. Kendisinin de burada yanarak can vereceğine inanmıştı ki, ellerini çözmeyi başardı. Ama ayağa kalkamadı. Oturduğu sandalyeden düşerek yerde sürünmeye başladı. Yangın henüz tam anlamıyla her yeri sarmamıştı. Bahar, yerde sürünerek hem çığlıklar atıyor, hem Sahara'ya sesleniyor, hem de öksürüyordu.
"İMDAT! Sesimi duyan yok mu!? SAHRAA!"
Tam önüne düşen tavandaki bir ateş parçası daha da fazla ilerlemesine engel oldu. Olduğu yerde öylece kalakaldı.
"Sahra ses ver nolur!!!"
Gözyaşları ve çığlıkları, korkunç siyah dumanlara ve alevlere karıştı.
Bilal, "SAHRA!" diye bağırarak kendini bir anda alevlerin arasına attı. Barış'ın gücü Bilal'i durdurmaya yetmeyince o da kendini Bilal'in arkasında, dumanların arasında buldu.
"BAHAAAR!"
Kollarını yüzlerine siper ederek kızlara sesleniyorlardı ama ikisinden de ses çıkmadı. İçerde göz gözü görmüyordu. Bilal ve Barış da kısa sürede dumanların etkisiyle nefes alamamaya ve öksürmeye başladılar.
Sonra bir anda bir yerden öksürme ve ağlama sesi geldi.
"Ba...rış...!"
Barış, sesin geldiği yöne baktığında, Bahar'ı alevlerin içinde bile parlayan kızıl saçlarından tanıdı. Genç kız, ayağının ucunda kendinden geçmek üzere bir şekilde öylece yatıyordu. Henüz kapının yanında sayılırlardı. Bahar, sürünerek buraya kadar gelmeyi başarmıştı.
Barış, hemen Bahar'ı kucağına alarak dışarı çıkardı. Genç kızı büyükçe bir kayanın dibine yatırdıktan sonra tekrar kapıdan uzanıp Bilal'i bir hamleyle tutup dışarı çekti. O an, bunları nasıl yaptığını kendisi de bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAD-I SABA
General Fiction"Girebildiğin gönül, memleketindir..." 🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀 Basit bir yaşam hikayesi olmayan Sahara'nın Bilal tarafından yeniden yazılan hikayesine tanık olmaya var mısınız? Bad-ı Saba : Doğudan esen hafif ve hoş rüzgar, seher yeli. Divan edebiyat...