Sahara, üzerinde bembeyaz gelinliğiyle sevdiği adama "evet" demek için bekliyordu. Ebubekir de yanı başında en şık damatlığıyla ona evet diyecekti. Ailesi ve tüm sevdikleri onların bu mutluluğuna şahitlik etmek için hazırdı. Bulundukları yer tam Sahara'nın hayalindeki gibi rengarenk çiçeklerle süslenmiş bir meydandı. Filistin'de ülkelerindeydiler ama günlük güneşlik, neşeli, savaşın izlerinden çok uzakta bir Filistin'di burası. Kuşlar Sahara ve Ebubekir için en güzel şarkılarını cıvıldıyordu. Yoksulluk da yoktu. İnsanlar en güzel, en şık kıyafetleriyle gelmişlerdi Sahara ve Ebubekir'in mutluluğuna ortak olmaya. Bir ses yankılandı meydanda;
"Allah katında karı-koca olmayı kabul ediyor musunuz?"
Sahara ve Ebubekir birbirlerine döndüler. Ebubekir, gülen gözlerle sevdiği kadının mavilerine bakıp ellerini avucunun içine aldı. Tam evet demeye hazırlanıyorlardı ki etrafı birden toz dumanı kapladı o kadar yoğundu ki bu toz dumanı mutlu şen şakrak olan insanların tüm mutluluğunu heyecanını perdelemişti bir anda. Sahara şaşkınlıkla etrafına bakıp ne olduğunu anlamaya çalışırken görünmeyen bir güç tarafından sevdiği adamdan uzaklaştırılmaya başladı. Elleri sevdiği adamın ellerinden ayrıldı korkuyla sevdiği adama baktı ama Ebubekir tüm bunlar olurken hiçbir şey yapmıyor, sadece boş boş bakıyordu. Bağırmak istiyordu ağzını tüm gücüyle bağırmak için açıyor ama sesi çıkmıyordu ve bunu onu daha da korkutuyordu. Annesinin kendisine seslendiğini duydu kafasını sesin geldiği tarafa çevirdi hışımla ve annesine baktı,gözleri annesinin yanında yüzü gözü kanlar içinde kalan babasını buldu. Ellerini öne doğru uzatıyor babasına ulaşmaya çalışıyordu ama bu çabası boşa çıkıyor bilmediği o güç kendisini boşluğa doğru çekmeye devam ediyordu. Babasının yüzü gitgide silikleşti yeniden çığlık attı Sahara sesinin duyulmadığını bile bile. Etrafı saran toz dumanın içinde kardeşi Meryem'in sesini duyunca sesin geldiği yöne döndü bu sefer çaresizce;gözleri Meryem'i bulduğu zaman ikinci bir korku yüreğini deldi geçti fark ettiği şeyle.Evin en küçüğü bir su damlası kadar berrak, dokunmaya kıyamadıkları kardeşinin sağ kolu yerinde değildi ve oluk oluk kanlar akıyordu. Korkuyla kardeşinin yüzüne baktı Sahara 'korkma geçecek,yanındayım'demek istedi ama kardeşini o halde görünce nefes alış verişi hızlandı. Her yer daha da kararmaya devam ediyor,etrafı kaplayan toz dumanı simsiyah bir renge dönüşüyordu, insanlardan o kadar uzaklaşmıştı ki yüzlerini seçemiyordu. Tam karşısından büyükçe bir bombanın üzerine doğru geldiğini gördü;korkuyla yüzlerini seçemediği sevdiklerini uyarmak istedi ama etrafı kaplayan siyahlık yüzünden sanki orada kendisinden başka kimse kalmamış gibiydi.Bomba Sahara'nın tam önüne düştü ve büyük bir hiddetle patladı.Her yer alevler içinde kalmıştı yine de etrafını saran o siyahlık alevlerin etrafa yaydığı ışık huzmesini bastırıyordu. Sahara karanlığın içinde kaybolduğunu hissetti aldığı son nefeste.
Sıçrayarak uyandığını gören herkes heyecanla Sahara'nın başına toplandı. Mavilerini bir kabustan diğerine açmıştı şimdi ona göre uyumak da uyanmak da artık külfetti. Yaşamanın ağırlığı altında eziliyordu. Ne kadar yanlış olduğunu bilse de o patlamada ölmüş olmayı diliyordu zaman zaman. Ruhu bedenine ağır geliyor, gözlerini kırpmak bile işkence haline geliyordu.
Etrafı seçmekte zorlandı. İlk fark ettiği şey koluna takılan serum oldu. Tıpkı patlamadan sonra hastaneye kaldırıldığında olduğu gibi. Biraz sonra insanları da seçmeye başladı. Münir bey ve ailesi oradaydı. Yabancıları fark edince üstüne örtülü olan örtüyü biraz daha üzerine kapadı istemsizce. Yaşlı gözlerle başında bekleyen kendi annesini gördü sonra ve az ileride birbirine sarılmış duran kardeşlerini. Başındaki tüm bu kalabalığa rağmen koluna bağlı olan serumu damlama seslerini işitebiliyordu Sahara.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAD-I SABA
General Fiction"Girebildiğin gönül, memleketindir..." 🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀 Basit bir yaşam hikayesi olmayan Sahara'nın Bilal tarafından yeniden yazılan hikayesine tanık olmaya var mısınız? Bad-ı Saba : Doğudan esen hafif ve hoş rüzgar, seher yeli. Divan edebiyat...