Yeni bölümümüz sizlerle :)
****************************************************************
Fatih arabayı son sürat sürerken bir yandan da Nihan'ı arıyordu. Nihan'ı kaçıran o adamın nerde olduğunu öğrenmesi gerekiyordu.
"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."
Elini sinirle direksiyona vurdu. Hem hızlanmaya hem de Nihan'ın telefonunu çaldırmaya devam ediyordu. Telefonuna gelen isimsiz aramayı bile görmedi gözleri. Hemen reddedip, Nihan'ı aramaya devam etti ama Nihan'ın telefonu kapalıydı. Bu ne kadar böyle sürdü bilmiyordu bile...
Biraz sonra telefonu tekrar çaldığında bu sefer arayan Bilal'di. Sinirden ve korkudan kıpkırmızı gözlerle açtı telefonu...
"Enişte nerdesin?"
Şu anda Bilal'e laf anlatacak zamanının olmadığının farkındaydı;
"Bilal sonra konuşuruz, şimdi kapatmam lazım."
Bilal, Fatih'in sinirli ve aceleci sesine takılmadı bile...
"Acil Çukurova Devlet Hastanesi'ne gelmen lazım."
"Bilal gerçekten...."
Ama Bilal eniştesinin sözünü kesti hemen;"Ablamı yolda baygın halde bulmuşlar, hastaneye kaldırmışlar. Sana da, babama da ulaşamayınca beni aradılar. Biz Barış'la yoldayız, hastaneye gidiyoruz."
Fatih, ani bir fren yaptı. Bilal'in söylediğini idrak edebilmek için bir iki saniye duraksadı.
"NE!"
Nihan kurtulmuş muydu? Ama nasıl? Kalbindeki acı, yerini birden mutluluğa ve umuda bıraktı. O umut, gözlerinden sevinç gözyaşları olarak döküldü;
"Nihan... kurtulmuş mu?""Ne diyosun enişte sen? Ablam nerdeydi ki kurtulsun? Hemen hastaneye gel, HEMEN! Bize her şeyi anlatacaksın!"
Fatih için o an çok tuhaf bir andı. Hastaneye ışınlanarak gitmek istiyordu adeta. İlerdeki kavşağa geldiğinde direksiyonu hızla kırdı ve hastanenin yolunu tuttu.
************************************
Sahara Abdullah Mihran'ın yüzüne bakmamak için arabaya bindiklerinden beri gözlerini ayırmadan camdan dışarıyı izliyordu. Yaşama son defa bakıyor gibiydi bakışları... Parlak mavilerinin ışığı sönmüş, laciverte dönmüştü. Onca kavgadan, gürültüden, silahtan, bombadan sağ çıkan bedeni, şimdi hiç işlemediği bir suçun bedelini ödemeye, ölüme gidiyordu.
Abdullah bey ise dikiz aynasından sürekli Sahara'yı izliyordu. Sahara'nın kendi ayaklarıyla onun yanına gelmesi ve şimdi burda savunmasız, kimsesiz olması onu inanılmaz şekilde keyiflendiriyordu.
"Keşke Ebubekir de olsaydı burda. Gerçi o sümsük ağlardı sen ölünce arkandan..."
Sonra eliyle dikiz aynasının açısını Sahara'ya daha da netleştirdi;"Vay be Sahara... ailen de bilmiyor burda olduğunu... arkandan bi ağlayanın bile olmadan geberip gideceksin!"
Sahara ise Abdullah beyin söylediklerini duymazdan gelerek ellerini göğsünde bağladı;
"Nihan ablaya naptınız?"
Abdullah beyin sinir bozucu kahkahası duyuldu;
"Hiçbişey... bence sen şu anda sadece kendine üzülmelisin... APTAL SAHARA!"
Sahara gözyaşlarını içine akıtarak tekrar dışarıya çevirdi mavilerini..."***************************
Fatih arabasıyla hastanenin bahçesine girip hızlı bir fren yaptı. Etraftakiler korkulu gözlerle arabanın içinden yaralı birinin çıkarılmasını bekledi çünkü bu gelişin başka bir açıklaması olamazdı ancak Fatih arabadan tek başına indi ve koşar adım hastanenin içine girerek soluğu danışmada aldı;
![](https://img.wattpad.com/cover/173504612-288-k513358.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAD-I SABA
General Fiction"Girebildiğin gönül, memleketindir..." 🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀 Basit bir yaşam hikayesi olmayan Sahara'nın Bilal tarafından yeniden yazılan hikayesine tanık olmaya var mısınız? Bad-ı Saba : Doğudan esen hafif ve hoş rüzgar, seher yeli. Divan edebiyat...