Kalbim günahsızdır...
Yüklendi tüm suçu öne yazdı...
Yazık olmadı yazık ettin...
Sen tarafından bitirildik biz...
Kötü bitti hikayemiz...
Bu haftaki bölüm şarkımız Sahara'dan Ebubekir'e, Ecem'den Bilal'e gidiyor...
Toygar Işıklı-Yazgım
Keyifli okumalar diliyorum :)
Sahara ağlamaktan bitap düşmüş halde oturduğu yerden kalktı. Kaç saattir burada oturuyor ve mektubu baştan okuyup okuyup ağlıyor bilmiyordu. Sürgülü bahçe kapısından içeri girdikten sonra kapıyı sürükleyerek tekrar kapattı. Merdivenlerden çıkarken elindeki kağıt parçasını buruşturarak avucunun içinde sıkıyor, sıktıkça da zihninde aynı cümleler yankılanıyordu...
"Ben evlendim Sahara..."
"Fatıma ile birlikte gidiyoruz buralardan..."
Bazı cümleler vardır; insanın boğazını düğüm düğüm eder. Kendin söylemeye kalksan, yarısına kadar ancak dayanırsın. İşte Sahara'nın zihninde yankılanan cümleler, bu cümlelerdendi.
Boşluktaydı Sahara. Hiçbir şey düşünemiyordu. Yürüyordu sadece... Yürüyordu ama yol nereye gider bilmiyordu.
Merdivenlerden çıkıp koridorda ilerlerken karşıdan Miray'ın geldiğini gördü. Avucundaki kağıt parçasını daha da sıkıp gizlemeye çalıştı.
"Sahra, uyumadın mı daha?"
Sahara sadece başını hayır anlamında salladı. Konuşursa ağladığı anlaşılırdı çünkü.
"İyi misin? Ağladın mı sen?"
Sahara bu soruya yüzüne her zaman yaptığı gibi o yalancı gülümsemesini yerleştirerek cevap verdi;
"Yok Miray, neden ağlayayım? Uykum var sadece, iyi geceler..."
Miray'ın cevabını beklemeden odasına doğru ilerlerken, Miray Sahara'nın arkasından şaşkınca bakarak ona karşılık verdi;
"İyi geceler..."
Odaya girdiğinde koltuğun üzerinde uyuyan Bilal'i gördü. Açık olan ışığı kapatarak pencereye yöneldi. Dışarısı karanlık ve sessizdi. Kimsecikler yoktu. Neyi ya da kimi bekliyordu ki zaten? Geçen geceki gibi Ebubekir'i mi? "Saçmalama Sahara" diyerek perdeyi çekti ve yatağa uzandı. Bomboş tavana bakarken Ebubekir'le yaşadığı tüm güzel şeyler, o iki yıl o tavanın üzerinde belirdi ve kendisine göz kırptı. Sonra gözlerini yumup tekrar açarak kendine gelmeye çalıştı. Napıyordu böyle? Artık o da kendisi de evliydi. Gözlerini karşı koltukta uyuyan Bilal'e çevirdi. Kağıt üstünde de olsa kocasıydı. Bu şekilde düşünmek, böyle davranmak bu adama, kendilerine kucak açmış bu insanlara ihanetti. Hem, kendini zorla unutturanı güzellikleriyle hatırlayacak hali de yoktu ya... Ebubekir zaten o nikahta ve sonrasında yaşattıklarıyla kendisiyle arasına mayın döşemişken, şimdi de başkasıyla evlenmişti.
Bu şekilde ne kadar zaman düşünerek geçti bilemiyordu. Gözlerinden hala boncuk boncuk yaşlar akarken, hala avucunun içindeki mektubu sıkıyordu, en sonunda bu kadar ağlamanın yorgunluğuna dayanamadı. Ağırlaşan göz kapaklarına teslim olmak zorunda kaldı...
***
Sahara üzerinde bembeyaz bir gelinlikle dar, kasvetli ve karanlık bir yolda koşuyordu. Etraf o kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremiyor, nereye gideceğini bilemiyordu. Yanından geçtiği binalar enkaz halindeydi. Kendi memleketindeki üzerine bomba yağan binalara benziyordu. Etrafta kimse yoktu ama Sahara onu birilerinin kovaladığını hissediyordu. Korkudan titreyerek, nefes nefese kalmış bir şekilde koşmaya devam etti. Nihayet o dar yoldan büyük bir meydanlığa çıktı. Huzura ve aydınlığa kavuşacağını düşünüyordu ama bu meydanlık da oldukça karanlık ve sisliydi. Meydanın ortasına geldi ve boş boş etrafa bakınmaya başladı. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Derken birden derinlerden korkunç bir ses duydu;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAD-I SABA
General Fiction"Girebildiğin gönül, memleketindir..." 🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀 Basit bir yaşam hikayesi olmayan Sahara'nın Bilal tarafından yeniden yazılan hikayesine tanık olmaya var mısınız? Bad-ı Saba : Doğudan esen hafif ve hoş rüzgar, seher yeli. Divan edebiyat...