Kulağımda çınlama ile gözümü açtığımda karşımda Klaus'u görmeyi umuyordum ama bulutlarla karşılaşınca uyku sersemliğini hızlıca atıp doğruşarak nerde olduğuma baktım.
Uçağa ne ara bindik bilmiyorum ama diğer koltukta uyuyan Alexandre dışında kimse yoktu. Terlediğim için ceketi çıkarıp diğerlerinin nerde olduğuna bakmak için ayaklandım.
Koridorun sonundaki koltukta da Halbert uyuyordu. Önündeki dosyalara baktığım zaman kuş bakışı gibi görünen bir evin resmi dikkatimi çekti. Uyanmaması için kısaca bakıp perdenin arkasından gelen sese yöneldim.
"O çiçeğin anlamını biliyor musun?"
"Senin için elimden geleni yapacağım demekti sanırım." Klaus? Burda ne oluyor be!
Perdeyi açtığımda hostesle karşılıklı oturmasına mı küçük ek masada duran 5 farklı çiçek tanelerine mi yoksa kadın onun koluna hala dokunurken tepki vermeyen Klaus'un rahatlığına mı şaşırsam bilemedim.
"Öncelikle sen elini çek artık."
"Arkadaşın Alexandre sanırım, değil mi? Beni geçip sadece Klaus'a sorması yetmezmiş gibi elini de çekmeyince iki adımda yanına gidip incitmemeye çalışarak elini ben ittim.
"Hayır değilim." kim olduğumu söylemesi için ikimizde Klaus'a baktık ama halinden memnun sadece gülümsüyordu. "Nişanlısıyım."
Güvenlik için bazen beni tanıtmadığını daha önce söylemişti ama o zaman gergin olurdu şuan öyle bir durum yoktu.
"Günaydın aşkım."
Kadın giderken arkasından bir süre baktım. Otururken belli olmasa da güzel fiziği vardı.
"Ne kadar kaldı?"
"45 dakika sonra inişe geçeceğiz."
Şişedeki sulardan birini alıp ceketini ona attım. "Haber var mı?"
"Wilson aradı, senin iyi olduğuna emin olmak istiyor. Meclisin çoktan gitmiş, güvenliği sağladılar ve o bölgenin cadıları da seninle görüşmek için liderlerini gönderecek." daha önce liderlerle görüşmüştüm ama hepsi günün sonunda ölecek olanlardı bu yüzden bu konuda annemin yardım edeceğine güvenip uzattığı telefondaki mesajlara baktım.
"Ben Stan'ı soruyorum, aradı mı?"
"Yalnız gelmeni tekrar edip durmuş."
Telefonu çiçeklerin yanına koyup koltuğa oturdum. "Hayal gücümü aşıyor... Bu çiçekler?"
"Burdaydılar."
"Klaus eğer havada olmasaydık buna inanmazdım ama şimdilik kapatıyorum."
"Güzel çünkü Nim arıyor."
O cevaplayıp konuşmaya başladığında kendimi buna hazır hissedemedim. Bu yüzden onun bana kamerayı çevirmemesi için hızla perdeyi çekip uyandığım bölmeye geçtim.
Gidebildiğim son kısma kadar gidip dar bir alana gelince sessizlik büyüsü yapıp akmaması için direndiğim gözyaşımı sildim. Kimseye söylemesem de ordan geri dönme ihtimalim çok azdı ve bu gittikçe beni korkutmaya başlamıştı.
Olayların en başından beri herkeste olup bende olmadığını düşündüğüm o korku meğer hep içimdeymiş ve hepsini hissettiğimde... Teslim olma. Şuan teslim olamam buna.
"Nerina, gelebilir... Sen iyi misin?"
"Alexandre" kaçan damlaları silip burnumu çektikten sonra ona döndüm. "İyiyim, sabırkm yarım saat..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECNADEYN: IŞIĞIN BATIMI
FanfictionEcnadeyn kitabının devamıdır. İlkini okumalısınız.