Gürültülerin arasından tanıdık gelen sesleri seçmeye çalıştım ama kalbimin sesi çoğunu engelliyordu.
"Onu öldüren şey gücü, ayini yapacak kadar zaman bana yeter." Klaus, sadece izin versen keşke. Çünkü şuan canımı ne kadar yaktığının farkında değilsin.
"Deneyeceğim hepimiz deneyeceğiz ama elini çabuk tut."
Büyü olduğunu düşündüğüm kelimeler hepsini bastırdıktan bir süre sonra ciğerlerime nefes geçmişti.
"Nerina ayine odaklan. Zamanımız yok." o çoktan başlamıştı ama ben boğazımı yalan nefesle kıvranıyorum. "Lütfen!"
Büyüyü kaldıracak ya da devam ettirecek gücüm yoktu. Bu yüzden bana verdikleri şansı değerlendirip yüzünü görmek için kısa süre gözlerimi açtım. "Seni...seviyorum."
.....
Nerdeyim? Bilmiyorum.
Öldüm mü? Bilmiyorum.
Yaşıyor muyum? Yaşamak böyle değildi.
Ne yapıyorum şuan? Sadece duyabiliyorum.
Üstelik her şeyi de değil. Rüzgar bazen vardı bazen yok. Çoğu zaman çok yüksek müzik sesi vardı öyle ki en kısık olduğu zaman bile mutlaka geliyordu. Kelimeler ise... Çok çok nadir anlarda birkaç kelime anlamaya çalıyorum, birileri konuşmaya çalışıyordu. Ölmenin ya da ölümden sonrasının böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Sadece cennet ya da cehennem. Oysa bu boşluktu. Belki de cadı olduğum içindir.
İlk zamanlar böyle düşünüyordum sonrasında sesleri ayırmaya başladım ve kelimelere anlam vermeye. Uyanmamdan bahsediyorlardı. Mezardan kalkmamı beklemiyorlarsa eğer sanırım komadaydım. Ya da öyle bir şey.
Ama bu her neyse berbattı. Özellikle hangi kelimenin kimden çıktığını anladığım da. Zaten hiçbir ses uzun sürmüyordu sadece üç farklı ses benimle sürekli konuşuyordu. Wilson, Louis ve Klaus.
İşte başlıyorlar. Kapı olduğunu tahmin ettiğim sesin hemen ardından birkaç adım sesi geliyordu.
"Baba, gelebilir miyim?"
Klaus yanımda olmalıydı, peki bu ses kimindi? O kadar metalikti ve başka seslerin arkasından geliyordu ki cinsiyetini bile anlamıyorum.
"Gel."
"Tarağı da getirdim. Annem sürekli tarardı, ben de onun saçlarını taramak istiyorum."
Kızlardan biri olma ihtimali yüksekti ama ben Louis'in de saçlarını tarardım.
"Tabiki."
Saçıma değen elleri hissettim. Küçüktü, Ale. Bu eller minik kızımındı. Tanrım eğer ölmeyip bir oda da yatıyorsam umarım onu korkutacak durumda değilimdir. Sahi, işkenceden kalan izler duruyor mudur? Dursaydı eğer Klaus onu yanıma getirmezdi.
"Baba bir şey sorabilir miyim?"
"Tabiki."
"Ben ne zaman öleceğim?"
Ne? Eğer doğru tahmin ettiysem ve Ale ise bunu soran... Bunu sormasına nasıl izin verirsin Klaus?! Hastalığı atak mı yapmıştı acaba? Ya da başka bir şey mi vardı? Canı yanıyor mudur?
"Bilmiyorum."
Bilmiyorum mu?! Cidden vereceğin cevap bu mu?! Ona sebebini sormak bile gelmiyor mu aklına?! Ne yani ben yokken onlara bu şekilde mi bakacak?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECNADEYN: IŞIĞIN BATIMI
FanfictionEcnadeyn kitabının devamıdır. İlkini okumalısınız.