Kalkandan giremeyecekleri için alanın dışında iki yönden aramaya başladık ama başladığımız noktada kimseyi bulamadan buluştuk. Ses ta da iz yoktu.
"Belki gitmişlerdir."
"Öyle olmasını dilerim Alexandre ama bir yanım burda olduklarını biliyor." toprağın üstünü ayağımla düzeltip yere eğildim. "Bıçağın var mı?"
"Al."
Kemerinde takılı olanı sertçe ileri ittiğinde küçük ama keskin bir bıçak çıktı. Yapısını sorgularken elinden aldım. "Bellamy'nin hediyesi."Gözüm bıçağın üstündeki adına takılınca gülümseyip avucumu kestim. "Biatlarından dolayı buraya gelenlerin büyü izlerini takip edebilirim."
"Kurtlar kokumuzu daha çabuk alacak."
Gelir gelmez yapmamamın sebebi buydu ama başka şansım kalmadı. Kan üç farklı yöne ayrılıp bizi ormanın içlerine çekmeye başlayınca kalkan sınırından uzaklaştık. Yönler arasındaki makasın giderek açılmasına rağmen Alexandre ve ben ayrılmamak için birbirine çok yakın giden iki yönü takip ettik, üçüncüsü daha başlangıçta hepimizin tersine hareket etmişti.
"Sanırım biri kalkanın sınırını arıyor bunlar da ormanın dışında kalmış birini ya da haklı çıkacakları işareti."
Kanımın üstünden atladığı taşı ittim. Alexandre yumuşak dokunuşlarla üstündeki otu alınca ortaya ayak izi çıktı. "Cadılardan birine ait olmalı, buraya yönelenler ağaçlara yakın durmuşlar. Kokuları kaybolmak üzere."
O arkamda kalıp izleri takip ederken ben de kanımı takip ettim. Sağa sola yalpalayıp ilerliyordu.
"Neden sadece hayatlarına devam etmiyorlar ki?"
Sürekli yere bakmaktan görmediğim bir dalın beni kalıcı olarak kör bırakmasından Alexandre'ın çekmesiyle kurtulup sıkıntıyla nefes verdim.
"O zaman biz neyle vakit geçireceğiz?" ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyorum ama söylediğinden emin bir ifadesi vardı. "İnan bana bir yerden sonra sıkıcı oluyor."
"Benim için değil. Şimdi bunların yerine yapabileceğim onlarca örnek verebilirim. Mesela haftalardır birkaç saatten fazla göremediğim çocuklarımla vakit geçirmek gibi." böylece değişen fikirlerini takip edebilirdim. "Ya da zorla kendimi uyutabilirdim."
Sıcak tebessümü yanaklarını gevşetip adımlarını bana uydurdu. "O son dediğinin sebebi bunlar değil sizin kontrolsüz hormonlarınız olmasın sakın?"
"Ne?"
"Sen ve Klaus işte."
"Alex..."
"Bazen gözleriniz bedenlerinizden önce kavuşuyor ve etrafınızda ne olduğunun bir önemi kalmıyor." susması için durup bitirmesini bekledim ama o kendi dünyasında eğleniyor gibiydi. "Nefes kesen kovalamacada ya da kavgada bile arkaya dönüp birbirinize bakıyorsunuz ve masum olmadığını anlayacak kadar bilgimiz var."
"Bitti mi?"
"N'oldu? Klaus'u mu özledin?" arsız gülümsemesine karşılık yakınındaki bir dalı büyüyle yüzüne ittim ama yakaladı. "İstersen ara ve göl evine gidin ben bakmaya devam ederim."
"Swayze bir an önce gelse de edepsizliğini ona yapsan." Onun gülümsemesi hatırladığı sorunlarıyla gerilime gülme ve eğlenme sırası bana geçti. "Çok özlediysen lideri olarak gelmesini emrederim. Dipdibe olduğunuz her an nefesleriniz ortalığı ateşe verdiği için şehirden uzak bir yere... "
" Tamam sen kazandın."
Beni geçip çoktan uzaklaşmış kanın peşinden hızla gitti. "Bekle. Burda bir şey var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECNADEYN: IŞIĞIN BATIMI
FanfictionEcnadeyn kitabının devamıdır. İlkini okumalısınız.