-1- Yeşil Kalem

18.6K 828 1.4K
                                    

İlk bölümlerde anlatım bozukluklarım var. Gördüğünüz yerlerde nazikçe uyarın lütfen. Kırıcı olmanıza gerek yok. <3

Bunalmıştı. Sürekli aynı beyaz başka renk bulunmayan odada saatlerce yatağında oturup düşüncelere dalmaktan bunalmıştı. Sürekli uyutulmaktan bunalmıştı. Her gününün aynı olmasından bunalmıştı. Günün en sevdiği zamanı hemşireyle beraber sadece 15 dakikalığına çıkabildiği hastanenin bahçesiydi.

Yeşili seviyordu. Yeşil ona huzur veriyordu.  Ellerinin titremesini azaltıyordu birazcık dahi olsa. Gökyüzünü seviyordu. Özellikle de geceleri. Yıldızları saymaya bayılırdı. Bu ona nedenini hiç bilmediği bir şekilde huzur verirdi. Tabi saymaya çalıştığı yıldızların yüzüne ince ince işlendiğinden haberi yoktu Lee Felix'in...

"Felix, hadi canım bahçeye çıkma vakti."

Hemişerinin sesini duyar duymaz yatağından indi ve komodinin üzerindeki şişme montu aldı. Hemşire giymesime yardım ederken içi kıpır kıpırdı. Yerinde zıplıyor, titreyen ellerini gormezden geliyordu.

"Felixcim bu sefer titremen çoğalırsa, direk odana geliyoruz. Anlaştık mı?"

Hemşirenin sorusuyla ofladı Felix. Ama her zamanki gibi asla hiçbir şey söylemedi. Hemşirelere güvenmiyordu. Yine de başını sallamakla yetindi.

Aşağıya indiklerinde hastanenin karşısındaki kocaman ormana baktı. Keşke orada yaşasaydım. En azından beyaz yok denilecek kadar az. diye geçirdi içinden.

Beyazı sevmiyordu. Nefret ediyordu. Aydınlıktanda aynı şekilde. Karanlığa alışmıştı 4 yaşından beri...

Koşarak her zaman yaptığı gibi bahçedeki ağaçların birine oturup, düşüncelere dalmaya başladı. Burada kendi kendine konuşmayı ve düşüncelere dalmayı seviyordu. Aslında odasının dışında yapabileceği her şeyi seviyordu.

3 yıldır buradaydı. Dile kolay 3 yıl. Ellerinin titremesi, zihninde canlanan görüntüler asla onu terk etmiyordu. Onunla bir bütün olmuştu. Felix onları sahiplenmiş, kendisinden birer parça olarak görmüştü.

Sağ tarafında bir kıpırdanma hissetti çilli çocuk. Ama bakma tenezzülünde bile bulunmadı. Elindeki ağaç dalıyla toprağa şekil çizmekle meşguldü. Ellerinin titremesi şekilden daha farklı şeyler ortaya koyuyordu ama buna çok takılmamaya çalışarak işine devam ediyordu.

"Hey, tanışmak ister misin? Yanlız oturduğunu gördüm. Belki konuşmak istersin, gerçi yarın pek hatırlayacağımı düşünüyorum ama..."

Sona doğru alçalan sesi, Felix'in dikkatini çekmişti. Yeni insanlar tanımaktan nefret ederdi. Yeni insan; yeni dert, yeni sorumluluk, yeni uğraş ve baş ağrısı demekti onun için.

Cevap vermemeyi seçti. Cevap vermezsem gider diye düşündü. Zaten vakti azdı ve şuan kimseyle uğraşmak istemiyordu.

Kafasını çevirmeden kısa bir bakış attı yanındakine. Elinde yeşil bir keçeli kalem tutuyordu. Yeşil... diye geçirdi içinden. Belki de cevap verirsem beni rahat bırakır diye düşündü çilli olan.

"Cevap verirsem beni rahat bırakır mısın peki!?"

Sinirlendiği sesinden belli oluyordu. Uzun saçlı olan korksa da belli etmemeye çalışarak kafasını yavaşca salladı.

"İyi. Lee Felix, 7 yaşındayım ve 3 yıldır buradayım."

Söylediklerinden sonra dalla şekil çizme işine devam etti. Ellerinin titremesi artıyordu fakat umursamadı. Her zaman yaptığı gibi.

Yanındakinin gitmediğini fark edince yüzünü ona çevirdi. İlk defa göz göze gelmişlerdi.

Çillerin yıldıza benziyor, onları öpebilir miyim acaba? diye geçirdi uzun saçlı içinden. Dibi düşmüştü ama belli etmedi tabiki. Neden burdaydı onu bile bilmiyordu. Her zaman yaptığı gibi iç sesini dinlemiş, kendini Felix'in yanında bulmuştu. Yarın unutacağım zaten neden onunla konuşuyorum ki ? diye düşünmeden edemedi.

Felix ona ne bekliyor bu salak bakışı atıyordu fakat bakışkarının güzelliğininden haberi yoktu. 

"Ne bekliyorsun, rahat bırakacağım demiştin!?" Sesi istemsiz sinirli ve yüksek çıkıyordu.

Uzun saçlı olan hafif sırıttı ve çilli olanın elinden dalı aldı. Bu sefer o birşeyler çizmeye başlamıştı.

"Ben Hwang Hyunjin. 9 yaşındayım. Ve buraya geleli 2 hafta oluyor. Yüksek dereceli amnezi (hafıza kaybı) yaşıyorum. Yani benimki diğerlerinden birazcık farklı mesela bugün yaşadıklarımı bir sonraki gün hatırlamakta oldukça zorluk çekiyorum. Aah! Bu arada, adım ne demiştin? Felixti değil mi?"

Çilli olanın yanıt vermesini beklemeden yeşil kalemin kapağını açmış ve koluna yazmıştı.

"Lee Felix"

Çilli olan ona gerçekten üzülmüştü. Ne kadar zor olmalı diye düşündü içinden. Ama kendi yaşadıkları hafife alınacak şeyler değildi.
Adını koluna yazmasına şaşırmıştı. Gözlerini kocaman açmış, onun adını koluna yazmasını inceliyordu. Tabi yaa! Unutmamak için... diye geçirdi
içinden.

"Zekice."

"Tabiki öyle burda Hwang Hyunjin'den bahsediyoruz hah!"
Alaycı bir şekilde söylemiş ve tabiki birazcık da dramalığını katmıştı.

Felix büyüğünün söylediği cümleden sonra yüzünde kocaman bir sırıtış olmuş ve birden kahkayı patlatmıştı.

Günler, haftalar, belki de aylar sonra ilk defa bu kadar gülüyordu. Basit bir cümleydi ama onun için gülmeye yeter de artardı. Zaten kimseyle konuşamadığı için ilk yapılan espiride patlatmıştı kahkahayı.

Gülüşü de çilleri gibi eşsiz... Diye geçirdi büyük olan içinden.

"Felix, süre doldu. İlaçlarını alman lazım."

Felix'in kahkası yarım kalmıştı. Yüzünden eksikliği olmayan somurtkanlığını yeniden yerine getirdi ve ağacın kökünden kalktı. Hemşirenin yanına giderken Hyunjin'e el sallamayı unutmadı tabiki.

"Seni sevdim." dedi ve arkasını dönüp hemşireyle beraber yavaş yavaş oradan uzaklaştı.

"Bende...Umarım çillerini ve o güzel kahkahanı unutmam Felix..." diyerek iç çekti.

" diyerek iç çekti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.










Valla bi anlık arkadaşlarımın gazına geldim amk ne yazıyom ben ulan
Neyse hoşuma giderse devam ederim 😋😋
Öptüm muuuaaahhh

Stars and Dreams / hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin