Gece çöküyor soğuk kaldırımlara. Kediler, dünyadan bir haber arşınlıyor yolları. Sokak lambasının cılız ışığı, çöp kutusuna vuramadan tükeniyor. O gece gök sır dolu geliyor bana, biri yıldızları ceplerine doldurmuş gibi. Gökte beni daima takip eden o ışıltıyı bulamıyorum. Derince nefes alıyorum. Dünya unufak oluyor, içime doluyor. Anlayamadığım hisler dolanıp duruyor bedenimde. Bazen karnımda bazen göğsümü ikiye yaran o kemigin tam üzerinde. Üstüme attığım hırka, ne zaman ki omuzlarımdan kayıp yeri boyluyor o zaman oturuyor kafamda bir şeyler. Tahammül sınırını çoktan aştığımı fark ediyorum. Sanki artık bir damla bile yetiyor beni boğmaya.Tekrar soluklanıyorum. Bedenimi saran incecik bluz ile gecenin ayazında kalakalıyorum bir süre. Çirkin arabalar yolu yalayıp gidiyor. Bir grup insanı karşı taraftaki parka toplanmış gülerken buluyorum. Bir şeyler eziliyor bana ait olan. Sanki biri tüm kağıtları buruşturuyor. Küçültüyor beni. Ne denir buna bilmiyorum. Kıskançlık mı? Onların yerinde olmak istiyorum. Gecenin bir yarısı sokağa atılmayı, caddeleri gülerek ardımda bırakmayı mesela. Beni asla terk etmeyecek birkaç tutam insan arıyorum. Yetinmeyi bilen ve daha fazlası için kalp kırmayan.
Evin hemen altında bir bakkal var. Yıllardır orada ve neredeyse bütün ailem de tanıyor onu. Fakat ben her sabah ondan metrelerce uzakta olan başka bir bakkala gidiyorum. Salak bir gülümseme için yapıyorum bunu. Daha fazla insan hissedebilmek için. İtiraf edersem pek sevemiyorum türümü. Anlaşamıyorum da çoğuyla. Sadece anlaşıyor gibi yapıyorum. Bu babamdan miras bana. Her kalıba girebilmek. Sadece korkuyorum. Bir gün sığınacak hiçbir yerim kalmamasından. Ötekileştirilmekten sonra. Bu kadar maske değiştirirken kendimi kaybetmekten. Bazen oluyor kim olduğumu unuttuğum. Saçma sapan insanlarla saçma sapan sohbetler ettiğim. Sonra bir uyarı geliyor bedenimden. Bana fısıldıyor burası değil diye ve ben öylece ceketimi dahi almadan kalkıp gidiyorum. Hatta mümkünse arkama bile bakmıyorum.
Saatin kaç olduğunun uyku göz kapaklarımı zorlandığında farkına varıyorum. Asi gelmek için kendimi zorluyorum fakat beceremiyorum. Yarın sabaha kadar sürecek, deliksiz bir uykuya dalıyorum. Saatler saniyeler gibi akıp gidiyor. Camın önündeki o rahatsız koltukta kıvrılıp uyurken bir karga bölüyor rüyamı. Algı yanılsamasına düşüyorum. Öyle ki bir aralık geri uyumak delip geçiyor zihnimi.
Ağzımdaki ekşimsi tat ilk başta yüzümü buruşturmama sebep oluyor. Geçmesi için su içmeye ihtiyaç duyuyorum fakat bedenimi hareket ettirmeye takat bulamıyorum o anlık. Bir müddet daha uzanıyorum hareketsizce. Ölü gibi olan bedenim beni bile ikna edebiliyor yaşamadığına. Sanki nefes alırken karnım yeterince havalanmıyor. Sanki nabzım bile vazgeçmiş benden.
Bıkkınca kalkıyorum kuytumdan. Geceden kalma kıyafetlerimin üzerini kabanım ile örtüyorum. Rengarenk şalımı, uzun boynuma doluyorum. Masanın üzerindeki mektubu alıyorum robotlaşmış bir halde. Fakat sonra dudaklarım istemsizce kıvrılıyor. Kalbim ritmini bozuyor. Tanımadığım birine karşı heyecanla doluyor içim. Ya da bu durum bana özel hissettiriyor. Daha önce hiç kalkışmadığım bir işe kalkışıyorum nihayetinde.
Terk ediyorum yuvamı. Daha yüzümü bile yıkamamışken hâlâ ıslak olan yola doğru eğip başımı, gidiyorum. Bu sefer bir şarkı oluyor dilime dolanan. Adını bilmediğim, sözlerini de kafamdan uydurduğum, yabancı bir şarkı bu. Ne sesim güzel ne hafızam. Fakat işte seviyorum mırıldanmayı. Kendimi iyileştirmek gibi geliyor. Her şey yolunda demenin başka bir yolunu bulmuşum gibi.
Yolu her seferinde bir kez daha yarılıyorum. Gittikçe yaklaşıyorum ona. Sonsuz bölünme içinde ilerleyip duruyorum. Evleri geçiyorum. İnsanları yarı yolda bırakıyorum. Mevsimler değişiyor ben ona giderken. Göz bebeğim gibi baktığım mektubum eskiyor, saçlarım eskiyor. Bende olan ne varsa yaşlanıyor. Nihayetinde varıyorum. Nasıl bıraktıysam öyle buluyorum onu. Bahçesinde tek bir ekili çiçek bile yok. Tohum atma fikri doğuyor zihnime. Sonra duraksıyorum. Kendi kendime belki onun bahçesinin zamanı yeşermek için uygun değildir diyorum. Zamana devrediyorum.
Tekrar giriyorum bahçeye. Posta kutusuna eğiyorum başımı. Elimi içine uzatıp herhangi bir mektup arıyorum. Bulamayınca hayal kırıklığına uğramış hissediyorum. Ondan bir cevap gelmemesine üzülüyorum. Saçmaladığımı, kimsenin benim hayatımı merak etmediğini... Sonra omuz silkiyorum. Yeni mektubu koyuyorum içine. Bunu kendim için yapıyorum. Hayatımda istemediğim ne varsa tek tek kurtulmak için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020