Göğe yükseliyorum parmak uçlarımla. Kollarım ağaç dalları gibi sarıyor sonsuz maviyi. Islanan bedenim kıvrılıyor. Yüzümdeki tüm kiri alıp gidiyor. Temizlenmiş hissediyorum. Tanrı kollarını sarıyor vücuduma. Rüzgâr olup dönüyor etrafımda. Yağmur olup yağıyor üstüme. Saçlarımı seviyor. Sanki oracıkta benim ile bir oluyor. Kimsenin görmediği bir yerde sessiz sedasız açıyorum içimi. Süzülmeye devam ediyorum. Beni yukarı çeksin diye ona uzanıyorum. Bir salıncak gibi sallasın istiyorum.
O gün diğerlerinden sıyrılıyor çabucak. Güneşi farklı açıyor, meltemi farklı esiyor ne bileyim işte kaldırımları bile farklı kokuyor. Üzerime incecik bir ceket atıyorum. Kalın montuma dönüp bakmadan çıkıyorum dışarı. Bahçemde sardunya ekili yoğurt kapları, kapımda asılı saçma bir yazı... Onları da bırakıp gidiyorum. Hiçbiri bana ait değil gibi bir oyunun içine girip terk ediyorum orayı. Asma yapraklarını döküyor başıma, silkeleniyorum. Ona varmak için adımlıyorum bilmem kaçıncı kez. Yollar yıllar oluyor. Başımdaki beyazlar çoğalıyor. Fakat ulaşıyorum oraya. O demir kapının önünde dikiliyorum bir kez daha. Çatlamış ellerim tutunuyor soğuk demire. Usulca itiyorum. Sesi kulaklarımı tırmalıyor. Taş yola bırakıyorum çamurlu adımlarımı. Bu balçığın ne zaman ayakkabıma sürüldüğünü kestiremiyorum. Mektubumu bırakıyor, mektubunu alıyorum. Yüzüm şenleniyor ve penceresine kaldırıyorum bakışlarımı. Bana baktığını görüyorum. Simsiyah bir perdenin kenarından başını eğmiş beni izliyor. Yüzü öylesine donuk ki ürküyorum ilk başta. Kaçıp gitmek istiyorum da yapamıyorum. Elimde hala sıcak duran mektubu ile dalıyorum ona. Gözleri gece gibi çekiyor beni içine. Sonsuz kara delikte kayboluyorum.
Ben orada durmuş onu izlerken o perdeyi çekiyor yüzüme. Kalbime bir yük biniyor. Kalakalıyorum. Tek bir adım dahi atamıyorum geriye. Elimdeki mektubu sıkıyorum. O kapıda belirene kadar dünyamı şaşırıyorum. Ama sonra yüzüm tekrar çiçek açmaya başlıyor çıplak ayakları ile bana adımladığını görünce. Yanaklarıma alevler sıçrıyor. Kirpiklerim üst üste binip açılıyor. Karşımda duruyor öylece. Aramızda dağlar kadar bir mesafe varken tüm tenimde hissediyorum onu.
"Hoş geldin." diyor. Anlamsızca bakıyorum yüzüne. Sesini tanır gibi oluyorum. Hangi rüyanın içinden geldiğini bulmaya çalışıyorum. Elleri telaşlı. Nereye konacağını bilemiyor. Bir adım atıyorum ona. Kalbim kafesinden çıkıveriyor. O durur mu? Durmuyor. Bir adım da o geliyor bana. Mesafeler yok oluyor. Sesi kulağımda nüksetmeye devam ediyor ninni gibi.
"Dün gelmedin." dediğinde şaşırıyorum. Sonra kıvrılıyor dudaklarım. Birinin beni beklediğini bilme hissi hoşuma gidiyor. Elindeki kâğıt parçasını uzatıyor. Titreyen ellerim sakinleşsin diye umuyorum fakat olmuyor. Hızlı bir hareket ile kapıyorum mektubu."Mektup kutuda." diyebiliyorum yalnızca. Ardından görüşürüz'e benzer bir laf çıkıyor ağzımdan. Tekrarlıyor beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020