Koşarak iniyoruz merdivenlerden. Mevsime uymayan çiçekli elbisem arkamdan uçuşarak takip ediyor beni. Elimi tutuyorsun. Ne tekrar kopacak gibi gevşek ne de canımı acıtacak kadar sıkı. Trenin sesi geliyor kulaklarımıza. Bir an afallayıp sağa sola bakıyorsun. İnsan selinin merkezinde duraksıyorsun. Sonra sağa yöneliyor adımların. Beni de sürüklüyorsun peşinden. Trenin içine giriyoruz hızla. Demirlere tutunur tutunmaz yüzün bana dönüyor. Ellerimi artık daha sıkı tutuyorsun. Sana doğru yaklaşıyorum. İlk günlerde gözlerine değdiremediğim gözlerim artık senden başka bir yere bakmak istemiyor. Çekip sakladığım ellerim sen uzatmadan tutuyor ellerini. Nereye gidersem gideyim yolum senin evinin önüne düşüyor. Yanlışlıkla arıyorum seni telefondan. O yanlışlık saatlere devriliyor. Seninle konuşurken bir İstanbul'dayım bir İzmir'de bir Ankara'da. Ayaklarım bana sormadan terk ediyor evi. Bahçene giriyorum. Kapıyı alacaklı gibi çalıyorum. Davet edilmeden atlıyorum içeri. İsteyip istemediğinle ilgilenmiyorum.
Tren, rayında hızla kayıyor. Bedenim sallanıyor. Yabancı insanların sırtına değiyor sırtım. Onlardan destek alıyorum. Onlar da benden...
"Nilgün," diyorsun ben karanlık cama dalıp gitmişken. "Nereye gidelim?" dudak büküyorum bu soruna. Ne bileyim ben diyesim geliyor. Bir heyecanla çıktık ikimiz de. Nereye gideceğimizi bilmeden bindik önümüze gelen trene. Omuz silkiyorum bilmem der gibi. Düşünmeye dalıyorsun. Bu dalış benim yüzümde olunca endişeleniyorum. Bu ciddi yüz ifaden beni her zaman korkutuyor. Sanki bir şeyler yolunda değil gibi hissediyorum.
Sonuç olarak ikimizin de bilmediği bir sokakta alıyoruz soluğu. Sersem sersem yürüyoruz boş kaldırımlarda. Sen sağa ben sola doğru gidip kollarımızı geriyoruz. İkimiz de kendi tarafına doğru çekiyor birbirini. Dengede kalıyoruz ama. Önümüze bir direk çıkana kadar öyle ilerliyoruz. Direğe sarılıyoruz sonra. İnat ediyoruz bu taraftan diye. Sonunda o yolu beğenmeyip karşıya geçiyoruz. Sonsuz kere tekrarlanıyor bu olay. Birbirine bitişik rengârenk evlerin arasından geçiyoruz. Bir dolambaç gibi hissettiriyor bu bana, çıkışla alakamız olmuyor.
Kenar bir yerde çay içiyoruz. Ahşap taburelerde oturup dünyayı kurtarıyoruz. Tonlarca neden buluyoruz yaşamamak için. Hemen ardından derince soluyoruz havayı. Ciğerlerimiz yaşadığını hissediyor tekrar. Üşümüş elimin biri sende oluyor daima. Biri çay bardağını sarıyor. Hava sıcak mı soğuk mu kavrayamıyorum. Ben bir bardak çayı yudumlarken sen ikincinin de dibini görüyorsun. Bir şeylere tutkulu olmak enteresan geliyor bana. Bir insana, bir nesneye ya da herhangi bir şeye. Sigara tüttürürken ona âşık gibi davranmanı, onunla flört ettiğini izlemek hoşuma gidiyor. Dikkatlice seyrediyorsun. Dudaklarının arasına koyuyorsun ve titrekçe çekiyorsun içine. Dumanını kırmadan üflüyorsun kafanı biraz geriye atıp. Sanki yaptığın her işi yaparken onu hissediyorsun. Tüm odağın onda oluyor. Çay içerken çayı hissediyorsun, sigara içerken onu. Böyle özenle baktığın, dikkat ettiğin bir şey olmak istiyorum ben de.
Seninle her zaman konuşmak istiyorum. Saçma sapan laflar gevelemek. Hiç işe yaramayacak şeyler öğrenip sana anlatmak. Bana uzaydan bahsetmeni, aklımın almadığı şeyleri basite indirgeyerek öğretmeni sonra. Diyorum ki hiçbir zaman ilgimi çekmeyen düşünce akımlarını sırala öylesine. Ne dediğinin önemli olmasın. Düşünce de yarıştırmayalım. Birbirimize kabul ettirmeye de uğraşmayalım. Tek bir doğrumuz olmasın. Milyonlarca doğru olsun. Bir gün bu doğruyu konuşalım bir gün diğerini.
Nereye nasıl gidileceği anlat sonra. Yalnız toplu taşıma kullanmaktan korkan bana bunca yol nasıl tepilir anlat. En son okuduğun kitap neydi? Onu anlat. Batman'in yeni çıkacak filmi için ne kadar heyecan dolu olduğunu anlat. Maç kaç kaç bitmiş, kim birinci sıradaymış onu anlat.
"En iyisini yapıyorlar ha." diyorsun elinle karşıdaki kedileri gösterirken. Ben soğumuş çayımı bitirmeye çalışırken hala bir yandan da senin ciddi ifadene bakıyorum. "Akıllı hayvanlar." Dediğinde gülüyorum. Bir süre sonra sen de gülüyorsun dayanamayıp. Sakallarının sakladığı gamze çukurlaşıyor. Aslında dediğin şeyde gülecek hiçbir şey olmuyor. Yine de bıraksan sabaha kadar gülerim gibi geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020