Çocukluğumun geçtiği evin tam önünde duruyorum. Sanki üzerimde asılı hala o günkü çiçekli elbisem. Yel giriyor saçlarımın arasına. Sırtımı soğuk mezarlık duvarına yaslıyorum. Üzerinde gezdiğim zamanları anımsıyorum. Tam şurada diyorum füsuna. Ateş yakardık. Üstünden atlardı herkes sense kenarından dolanırdın. Şu köşede şarkı söylerdin arkadaşlarınla. Sesin her zaman kötüydü yine de söylerdin. Araba burada ezmişti ayağını. Çorabın yırtıldı diye ağladığını söylemiştin. Sanki canım yandı, ağlıyorum demek kötü bir şeymiş gibi davranırdın. Hapsedilmeyi hiç sevmezdin. Kapı kilitliyse camdan atlardın, kaçardın. Gittiğin her yere koşarak giderdin. Bu yüzdendir ki çok düşerdin füsun tıpkı Yağmur gibu. Hâlâ bacağın morluklarla kaplı. Şu dik merdiven seni korkuturdu. Otura otura çıkardın. Saklambaç oynayınca hep şu köşeye saklanırdın. Bak füsun hiçbir şey değişmemiş. Sarı bez orada, kırık sandalye, yerdeki kan... Annene ağlama diye fısıldadığın gün de burada. Komik bir şey varmış gibi güldüğün gün. Hiçbir şey değişmemiş füsun. İnsanlar da değişmemiş. Kanser gibi, bir damla mürekkep damlayınca kalbin üstüne yayılıp gidiyor. Bir bini doğuruyor. Bu yüzden füsun kimse kimseye ikinci kez güvenmemeli esasında.O dik merdiveni tekrar çıkıyorum. Bir yanım hala korkuyor düşmekten. Otura otura çıkıyorum. Teras aydınlık. Güneş gözlerimi kısıyor. Ağaç dolu mezarlığı seyrediyorum. Topladığım kozalaklar ateşte yanıyor çatır çatır. Dumanı başımı döndürüyor. Bisiklet öğretiyor babam bana sokağın başında. Tekerleklerine süs takarken kendimi dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyorum. Beyaz bir bisiklet benimkisi. Hiçbir zaman süremediğim. Paslanıyor bir kenarda.
Abimle çıkıyoruz kapıdan. Onun elinde büyük bir cips paketi duruyor. Benim karnım benekli. Alerji olmuşum. Yarış yapıyoruz. İlk sen başla diyor ben nasılsa geçerim seni. Koşmaya başlıyorum. Tüm gücümü kullanmaya çalışsam da geride kalıyorum. Sarı kapıya ilk o ulaşıyor. Sen daha büyüksün diyorum ondan. Sen de büyü diye karşılık veriyor. Beklemesini söylüyorum. Bir gün onu bile geçeceğimi. Geçmek istemiyorum.
Dut ağacına gidiyoruz beraber. Ben dallara uzanmaya çalışıyorum parmak uçlarımda. O da deniyor. Başaramıyoruz. Umutsuzca birbirimize bakıyoruz sadece. Ağaca çıkmaya çalışıyorum. Fakat yapamıyorum. Sanırım füsun yine düşmekten korkuyorum.
Demiştim ya sana kestiler o dut ağacını. Kollarımla beraber. Artık ellerim bulutlara dokunmaya çalışmıyor. Ulaşamayacağını biliyor. Büyümek garip geliyor bana füsun. Büyüyünce sanki insan olmaktan uzaklaşıyor bir yanım. Artık anneme sarılamıyorum. Ağlama diyemiyorum. İnsanlığımı yitiriyorum. Bir kedinin topallaması normal geliyor artık bana. İnsanlar ölüyor her gün normal geliyor. Koparmaya kıyamadığım çiçekleri yolmak normal geliyor. Büyüdükçe hızla tüketmeye başlıyorum. Yediğim pudingin tadını alamıyorum. Daha fazlasını istiyor canım alınca da midem bulanıyor. Doyumsuzlaşıyorum. Eskiden en sevdiğim kıyafeti her gün giymek isteyen ben artık her gün farklı şey giymek istiyorum. Sıkılıyorum füsun. Değer nedir bilmiyorum. Sanki geliştikçe ilkelleşiyor bir yanım. Anlam veremiyorum. Makineleşiyorum.
Yaşadığım eve baksana. Neşeden yoksun beton yığını. Balkonunda tek oturuyorum. Yoldan geçenlerle konuşmuyorum. Yoldan kimse geçmiyor ki füsun. Arabalar kayıp gidiyor. Onlara da bir şey denmiyor. Kendime anlatıyorum. Anlamıyor. İnsanın kendini anlamaması ne garip füsun. Artık o da normal geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020