46

13 3 0
                                    

Annem'e

Seni son gördüğüm o yere gidiyorum. Yağmur iniyor telaşla sarı kaplı bedenime. Adımlarım aksakça variyorum kuleye. Gece çöken kaldırımlardan uzaklaşıyorum. Kendimi tutmuyorum. Ağlamak istiyorsa füsun ki istiyor ağlıyorum. Bekletmiyorum. Zamanı gelir diye saklamıyorum. En doğru zamanın o zaman olduğunu biliyorum. Sevinçleri de hüzünleri de biriktirmeyi bırakıyorum. Ağzıma geldiği gibi konuşuyorum. Beni üzen ne varsa diyorum.

Güneşin bile unuttuğu o yerde biri duruyor. Kalbim hızla atıyor başta. Üzerinde eski bir mont, başında gri bere, elinde bira şişesi... Sen sanıyorum onu. Kalbime sigarasını bastırıyor biri. Canım yanıyor hafiften. Geri çekiliyorum. Fakat bana doğru dönünce o anlıyorum seni yine bulamadığımı. Yaşlı adam bakıyor gözlerime. Seçemiyor beni. Ona doğru ilerliyorum. Ben ilerledikçe ayaklarını kendine çekiyor. Bağcıkları çözülmüş ayakkabılarına bakıyorum. O içkisinden bir yudum alıyor kafasını arkaya atmakta bile zorlanırken bense yanına çöküyorum.

"Buradan kalkan tren," diyor karşımızdaki açıklıktan boş araziye bakarken. "hep uzağa gidiyor." Bir yudum daha alıyor. Sanki her içişinde boğazında bir şeyler düğümleniyor. Bu yüzden içtikçe konuşması güçsüzleşiyor.

"Sen de uğurladın mi treni?" kafa sallıyorum usulca. "sigaran var mı?" gözerini zar zor açıyor. Cebimden güç bela çıkardığım paketi uzatıyorum ona. İçkisini yere bırakmadan yakmaya çalışıyor sarılmış tütünü. Sanki bir ayrılığı daha kaldıramaz gibi bırakmıyor onu. Duman yükseliyor havaya. Ben de bir tane yakıyorum. Bu gece niyeyse her tarafı ısıtmak istiyorum.

"Bekleme." Diyor. Kafamı kaldırıp bakmıyorum ona. Füsun bağırıyor içimde. Küçük elleri saçlarını çekiştiriyor. Yapma diyorum ona. Keserim hepsini. Dinlemiyor. Adam da susmuyor. Kafam da susmuyor. Söz denizinde boğuluyor benliğim. Kurtaranım olmuyor.

"ya sen de atla trene git nereye götürüyorsa ya da bekleme."

Sigarası bitince tekrar uzanıyor pakete. Yağmur iyice artıyor. Beni ısıtmayan yağmurlara sarılıyorum sıkıca. Çakmak sesi doluyor kulağıma. Ardından çekilen bir nefes ve kalp bir damla daha kan kaybediyor.

"Sen kimi bekliyorsun?"

"Bilmem." Diyor kafasını taşınamazken. Duvara yaslanıyor. "O kadar uzun zaman oldu ki unuttum." Gülüyor sonra. O kadar içten gülüyor ki ben de tutamıyorum kendimi. Gülüyorum. Uçmayı unuttuğum sigara dökülüyor yere. Gülmeye devam ediyorum fakat adam gittikçe şiddetlendiriyor gülüşünü. Duraksıyorum. Gülmem diniyor yüzümü bir şok ifadesi alıyor. Hiçbir şey yapmadan bekliyorum onu. Bir yangın gibi yayılıyor. Sönmesini bekledikçe daha da alevleniyor.

Ne kadar zaman akıyor öyle bilmiyorum. Hiçbir şey yapmadan adamı izliyorum sonra kalkıp gidiyorum. Paketin içinden son bir sigara alıyorum ve yakıyorum. Yağmur vurana kadar dumanını çekiyorum içime. Beni her zaman saran tek yere gidiyorum. Yolumu kaybetmediğim o yere. Yoldan bir demet yapıyorum ona. Kenardan topluyorum otları. Yağmurluğun şapkasını kapatmıyorum bu defa. Tanrının beni yıkamasını istiyorum. Yüzümü yalayıp geçsin istiyorum yağmur taneleri. Kutsanmak ve affedilmek istiyorum.

Telaşla çalıyorum evin kapısını. Annem kapının öte tarafından sorguluyor beni. Ses etmeyince açmıyor.

"Anne benim." Deyince bir anda çözülüyor kilit. Civciv yavrusu gibi bakıyorum ona. O da bana bakıyor. "Bu gece seninle uyuyabilir miyim?" diye soruyorum çocuk gibi. Beni kendine çekiyor. Islak saçlarımı öpüyor. Tıpkı o adam gibi bir sel vuruyor bana. Alıp götürüyor sonra. Annemin kollarında ağlamaya başlıyorum. Beni içeri çekiyor. Kapıyı ardımızdan kapatıyor. Yere oturuyor o bense dizine kıvrılıyorum. Kollarımı kendime sarıyorum. Islak bedenim tir tir titriyor.

"Hasta olmadan bir duş al Nilgün." Diyor konuşmaktan korkar gibi. "Soyalım kıyafetlerini."

"Beni bir daha doğursan yine çocuk olsam ya. Yine sen korusan beni herkesten."

"Sen benim hala çocuğumsun." Diyorsun. Gözyaşlarımı silerken.

"Yine öyle olmak istiyorum. Hiçbir şeye aklım ermesin istiyorum."

"O zaman da büyümek istersin." Diyorsun gülerek. Sana bakıyorum. Kalbimdeki o yükü alıyor bakışların. Sanki hala beni koruyorsun gibi hissediyorum. Sonra yıkıyorsun beni. Gözüme sabun kaçırıyorsun. Havluya sarıyor, giydiriyorsun. Sobanın arkasında dur diyorsun, kurut saçlarını. Tarıyorsun onları. Eteğinin önüne oturtuyorsun. Bastırmıyorsun tarağı. Bir yandan saçımı okşuyorsun. Hep boynumun kenarını öpüyorsun. Kokumu içine çeke çeke yapıyorsun bunu. Küçükken de hep orandan öperdim diyorsun. O gece anlıyorum ki anne, sen olduğun müddetçe yaralarım açık kalsa bile o kadar acıtmayacak.

GecekonduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin