Üzerindeki beyaz kazağı işaret ediyorum gözlerimle. Eteklerinden tutup çıkarıyorsun tek hamlede. Bana bakmaya devam ediyorsun sonra.
"Göğsünü tıraş etmen gerek." Diyorum gözlerim çıplak kalan teninde dolaşırken. Omuz silkiyorsun bu önerime. Sanki yapacağımız çok mühim bir ismişçesine uğraşıyoruz.
Banyoyu göstermek üzere ayaklanıyorum. Arkamdan takip ediyorsun beni. Mutfağa uzanan koridorun sağındaki kapıyı açıp karanlık banyoya dalıyoruz. Sarı ışık cılız bir şekilde dökülüyor içeri. Duş perdesini bir çırpıda kenara itip jilet alıyorum raflardan ardından köpük olmadığını söylüyorum. Halledebileceğini söylüyorsun sen de. Arkası bölüm bölüm soyulmuş aynanın karşısına geçip kendine bakıyorsun. Ellerinle hızlıca saçına şekil veriyorsun. Kafanı bir sağa bir sola çevirip sakallarını kontrol ediyorsun. Sonra göğsüne iniyor bakışların. Yardım etmeyi teklif etmek istiyorum fakat çekinip sesimi çıkaramıyorum. Sen işe koyulunca ben de kenardaki iskemlenin üzerine çöküp seni izleyebiliyorum yalnızca.
Bıçak vücudunda kayıyor ustaca. Aynadaki yansımandan yardım alarak her yanı tıraşlıyorsun. Arkanı bana döndüğün zaman görüyorum omurlarından kaburgana yayılan çiçek dövmesini. Biraz daha büyük olsa her tarafı kaplayacak gibi duruyor.
"İlk yaptırdığımda bir tane vardı sadece. Her doğum günümde yeni birini ekliyorum. Benimle birlikte büyüyor gibi yani." Bana saniyelik bir bakış atıyorsun ve boynundan devam ediyorsun.
"Onlara devam edebilirim." Dediğimde seçimi bana bırakıyorsun. Nasıl olsa yıkanınca geçecek diye düşünüyorsun belki de.
Göğsünü temizledikten sonra salona geri dönüyoruz. Etajere benzeyen bir masa getiriyorum salona. Eski püskü dolabın içinden vücut boyalarını çıkarıyorum. Üç ana renkten oluşan dev tüpleri masa üzerine yerleştirip jelatin sarılmış ahşap paleti elime alıyorum. Renkleri farklı oranlarda karıştırarak çeşit çeşit ton elde ediyorum. Nihayetinde sen gelip tahta divanın üzerine uzanıyorsun. Dümdüz yatıyorsun. Karnın inip kalkıyor yalnızca nefes alırken. Gözlerin kapanıyor. Renkleri elde ettiğim paleti alıp yatağa diz çöküyorum. Soğuk fırça tenine ilk değdiği an ürperiyor ve gözlerini aralayıveriyorsun. Fakat yüzümü kontrol ettikten sonra tekrar güvenle yumuyorsun. Tavana açılmış avuç içlerin gittikçe gevşiyor. Zaman ilerledikçe o kadar az soluyorsun ki havayı uyudun sanıyorum. İnsanlar uyurken daha kuvvetli mi nefes alır bilmiyorum.
Ufak bir çiçekle başlıyorum. Sol göğsünün tam üstünden filizlenen kırmızı bir çiçek. Büyüdükçe çeşitleniyor, sarı oluyor, pembe oluyor. Göğsün, omuzların, kollarına kadar dökülüyor. Yapraklarını dört bir yanına doluyor. Boynuna sarmaşıklar sarılıyor. Avuç içlerine tomurcuklar peydahlanıyor. Çiçek tarlasına dönüyorsun saatler süren uğraştan sonra. Divan üzerinde ayağa kalkıp yukarıdan bakıyorum sana. Yüzündeki rahat ifade bana huzurlu bir insanı anımsatıyor. Öyle misin inan bilmiyorum.
Bitti diyorum kısık sesle. Görmek ister misin? Bana cevap vermeye gerek duymadan kalkıp artık yerini bildiğin banyoya varıyorsun. Aynada çizdiklerimi inceliyorsun.
"Bunlar," diyorsun kurumuş boyanın üzerinde ellerini gezdirirken. "yıkayınca geçecekler mi?" geçmesini mi istiyorsun yoksa geçmemesini mi anlayamıyorum. Olumlu anlamda sallıyorum kafamı. Yüzünde hiçbir değişim yakalayamıyorum. Çiçekleri sevmeye devam ediyorsun. Sonra birden dönüyorsun bana.
"Bak zaman nasıl da hızlı akıyor," Kolundaki saati gösteriyorsun. Şaşırıyorum bu görüntüye. Zaman yanılsamadan başka bir şey değil diyorum. Ya da onun böyle süper güçleri var diye düşünüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020