Karşımda oturuyor. Birlikte boğulduğumuz o denizin kıyısında ayaklarımız öne doğru uzanmış ve birbirine yapışmış vaziyette duruyor. Uzamış saçlarını örüyor omzunun üzerinden ardından bandanasını bağlıyor. Sarımtırak gözleri beni buluyor koca maviliğin arasında. Dokunsam ağlar gibi bir hali var. Dokunmuyorum. Karşısında sessizce oturuyorum. Dalgalar beş dakikada bir ıslatıyor bizi sonra geri çekiliyor. Güneş olmasına rağmen titriyor içim. Onu bırakmam gerektiğini biliyorum. Her ilacın fazlası zarardır bunu biliyorum. Kolay olmayacağını da. Bağımlılığından kolay vazgeçemezsin. Yoksunluk çekersin. Her yerde onu görmeye başlarsın ve diğer ilaçlar etki etmez bedenine.
Geriye doğru atıyorum kendimi. Kumun üzerine seriliyorum ve gözlerim kapanıyor. Meryem'in ayaklarının benden ayrıldığını hissediyorum ilk başta. Yavaşça bana doğru geliyor. Kafamın içinde dizlerinin üzerinde yanıma emeklediğini kuruyorum. Uzanıyor. Siyah saçları kumlara karışıyor. Sanki her taraf gece oluyor birden. Güneş sönüyor, deniz dürülüp koltuğumun altına giriyor. Gri duvarların bizi çepeçevre sardığı bir yere düşüyoruz. Bir tahta yatağın üzerinde yatıyorum. Kemiklerim acıyınca yüzünü buruşturuyorum. Meryem ise yanaklarıma dokunuyor işaret parmağı ile. Beni seviyor. İçimde volkanlar patlıyor. Gözlerimi açıp ona bakıyorum. Gözleri bana merhameti hatırlatıyor, şefkati ve vazgeçememeyi. Derinleştikçe bakışları kırgınlığını görüyorum. Yorgun bakıyor. Gülümsemesi yüzüne oturmuyor. Yüzümü sevmeye devam ediyor ve kalbim bozuk bir saat gibi ileri geri gidiyor. Demiştim ya onu her gördüğümde ağlamak geliyor içinden. Sessizliğinden korkuyorum ya da beni itmesinden. Hatırlıyorum o günleri. Beni bıraktı zannettiğim her an yaptıklarımı. Kendime anlam veremezdim de şimdi anlıyorum. Niye öylesine hırçın ve durdurulamaz olduğumu. Niye onca duvarı ördüğümü.
Ve şimdi Meryem'i de anlıyorum. Sinirli olmasının sebebini, bu yorgunluğunu ve isteklerini... Ama bende aradığını bulamayacağını da biliyorum. O büyük bir dalgaysa ben koca bir falez. Onu dizginleyen bir kumsalın aksine onu püskürten bir kaya yığını. Bu yüzden monptitim. O hastaysa ben zehir. Anlamak yetmiyor yani. Bazı insanlar istedikleri kadar uğraşsınlar olmuyormuş. Bak şimdi yanımda yatıyor. Hiçbir şey istemem diyor ama insan bu istemez mi? Ben de uzanıyorum sessizce. Kim bilir neler düşünüyorum. Ağzımdan çıkanla kafamdaki her zaman bir olur mu? Beynim beni hiç aldatmaz mı? Git dediğim zaman ya da sana artık ihtiyacım yok dediğimde kendi kendime sonra ayağım takılınca hüngür hüngür ağlamam bundan mı? O gündüzse ben geceydim. Ben gündüzsem o gece. Bu birbirini tamamlamak değildi. O başlarken ben bitiyordum. Ben doğarken o ölüyordu. Saçını severken canını yakmak gibiydi bu.
Yine de kalmamı mi istiyordu? Birbirimizi hızla itiyorduk. Her itişte yara açılıyordu. Kabuk bağlamasına hiç izin vermiyorduk. Çelimsiz birer fidan gibi ikimizin yarattığı o rüzgârın bizi savunmasına izin veriyorduk. Bunu hangi fizik kanunu açıklar bilmiyorum. Ama uzaklaştıkça çekilmiyorduk. Mütemadiyen dönen bir döngüydü bu. Söz veriyorduk. Hiçbirini tutamasak da yeniden veriyorduk. Kendimizi inandırmıştık buna. Bir yol varsa yürünmeli. Eğer ondan kopamıyorsam bir sebebi olmalı. Sebebi neydi? Hangi savaşa hazırladı tanrı beni. Diz kapaklarımdaki bu yaraları hangi yarabandı kapatabilir? Bunlarla girdiğim hangi savaşı kazanabilirim? Cevabın yok mu?
Onu kovuyorum artık. Kapıya dayanınca açmıyorum. Ağladığını biliyorum ama gözyaşlarını silmiyorum. Çünkü biliyorum silince yenisini getireceğim. Ama kendisi yapmayı öğrenirse bunu, bana bir daha izin vermez.
Yine sormadım ona yapmak istediğini. Çünkü ona bırakınca kendini düşünmüyor. Ölse ölüyorum demiyor. Sanki insan değilmiş gibi davranıyor bazen. İnsanlar değişebilir monptitim hiçbir sorun yok. Ama ben ondan azar işitmek istemiyorum. Evden kaçıp ona gidince ondan da kaçmak zorunda kalmak istemiyorum. Değişsin bir şey demiyorum. Ama ben o değişime ayak uydurabileceğimi sanmıyorum. Her zaman yaptığım şey ilk defa sorun oluyorsa bu benim problemim mi olur? Sen söyle bana. Ben karar veremiyorum.
Bak şimdi yanımda uzanıyor. Üzerinde upuzun bir elbise, ona büyük geliyor. Bana sarılıyor yıllar yıllar uzaktan. Aramıza mesafeler giriyor o dibimdeyken. Sesini alıyorum ama başka şeyler anlatıyoruz. Ben diyorum ki gökyüzü ne kadar güzel. O bambaşka bir güzellikten bahsediyor. Bunda ikimizin de suçu olmuyor. Bir noktadan başlayıp bir noktaya beraber yürüdüğümüz insanlarla bazen yönlerimiz değişebiliyor. İstiyorum ki O da benim gibi yıllar sonra hatırladığında mutlu olsun. Kötü anılar yerine mutlu olanları hatırlasın. Bir yanlış yüzünden bütün doğruları yakmasın. Ama ne önemi var ki bunun? Varsın yaksın.
Gri duvarlar yıkılıyor. Gözlerim tekrar mavi gökyüzü ile buluşuyor. Karnımı saran koluna tutunuyorum. Adımlarımız uyumsuzlaşıyor. Ben deliriyorum ona yetişmeye çalışırken. Gariptir ki o da bana yetişmeye çalışıyor. Artık biz farklı hikâyelerin kahramanları oluyoruz. Ona bakarken hala aynı şeyleri hissetsem de aynı yerde olamıyorum. Kafamın içinde biriken onlarca bilgi diyor ki artık olmaz. Olsa da yapma. Elimin altındaki kolu gidiyor. Sağıma dönüyorum. Bomboş olduğunu görüyorum. Elim yana düşüyor. Kumu seviyorum. Sonra fısıldıyorum ona. Kafamın içinde yaşamaya devam edeceksin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020