10

22 5 4
                                    

Mona'ya

Bir hafta sonu yağmur şemsiyemin içine içine yağarken terk ediyorum o semti. Çamurlu botlarım izimi veriyor ardımdakilere. Köprünün altındaki o çimenlik alana dalıyorum. Hava kendini öylesine kapatmış ki kasvetini içime işliyorum. Şemsiyem onu görünce düşecek gibi oluyor fakat sıkıca sarılıyorum sapına. İlerlemeye devam ediyorum. Yıllar oluyor onu tanıyalı. Her ay sonunda buraya geliyor ve sadece oturuyoruz. Lisedeyken arka sıralarda geçen boş dersleri anımsatıyor bana bu. Yüzüm yaşlı ruhum genç hissediyorum. Islak bankların birine geçiyoruz. Rengârenk şemsiyesi hiç sarsılmadan duruyor kafasının üstünde. Nasılsın diye sorsam alacağım cevabı bildiğimden bu soruyu pas geçiyorum. Düşüncelerinde ne değişti onu merak ediyorum esasen.

"Birçok şey değişti," diyor yüzünde yarım yamalak bir gülümsemeyle. Toplayamıyor kelimelerini. Susuyor bir müddet. Elleri hiç durmadan salınıyor havada. Anlatmak istiyor ama nereden başlayacağını bilmiyor. "Sana demiştim ya kim olduğumu bilmiyorum diye. Ne gibi hissediyordum biliyor musun sanki herkesin ait olduğu bir yer var bir din bir isim bir ülke ya da ne bileyim işte. Herkes bir yere aitmiş de ben değilmişim gibi geliyordu. Neyi sevdiğimi bile bilmiyordum. Sanki bu beden içinde olmama rağmen en uzak bendim kendime. Sabah kalkıyordum çünkü yapacak daha iyi bir şeyim yoktu niye kalktığımı bile bilmiyordum. Bir şey istiyordum fakat adını koyamıyordum."

"Değişim gibi mi?" diye sorduğumda onaylarcasına kafasını sallıyor ve bir anlık yutkunup devam ediyor.

"Değişim istiyordum. Bu saçma döngünün durmasını, hayatımın kökten değişmesini. Fakat nasıl yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Belki de değişmekten de korkuyordum. Zor geliyordu bir şeylere başlamak."

"Sonra ne oldu?" Dudakları gülmek yönünde ilerliyor bu soruma karşı. Öylesine heyecanlanıyor ki yüzündeki gülümsemeyi durduramıyor. Ellerini yüzüne kapatıyor onun yerine. Ağlayacak gibi duruyor. Sesi kesilirken kalbinin göğüs kafesini nasıl zorladığını biliyorum.

"Buldum." Sesindeki mutluluk damarlarıma yayılıyor. Onun yüzüne gelen ışık sanki herkesi aydınlatıyor birden. "Aradığım şey mutluluk değilmiş benim. Farklılık değilmiş farkındalıkmış. Rastgele çıktı karşıma. Hiç ummadığım bir anda. Omzuma dokundu ve bilmiyorum. Sanki bir dokunuşla değişti hayatım. Sanki sihir dolu bir dokunuştu o. Kendimi keşfettim. Varsaydığım kişi ile olduğum kişi arasındaki uçurumu fark ettim. Kendimi toplumun zorunlu kıldığı o kalıba sokmaya çalışırken öylesine kaybetmişim ki bulunca şaşkına döndüm. Kendimi tanıyamadım Nilgün nasıl olur bu? Yaptığım şeyler beni korkuttu ilk başta. Seçimlerim ve fark ettiğim yatkınlıklarım. Ben bu muyum dedim. Derin bir şüphenin içinde kaybolur gibi oldum. Fakat ben oymuşum. Eski halime tamamen aykırı ve bu içinde bulunduğum kafese, bu ülkeye, bu insanlara ve bu topluma rağmen özgür hissediyorum. Biri geldi ve bana sadece beni gösterdi. Bana dünyanın en büyük iyiliğini yaptı."

"Aşk mı bu?"

"Bilmiyorum. Adı olması gerekmiyor. Önemli olanın bu olmadığını biliyorum artık. Adına nefret de desen bu hissi seviyorum. Adına aşk da desen bu hissi seviyorum."

"Hangi his?"

"İşte bu," dedi yüzünü göstererek. "Beni sebepsizce güldüren hiçbir şey yokken mutlu eden bu his. Kanatlarım varmış gibi hissediyorum. Sanki şu an aynı anda birçok yerdeyim. Hem bir güvercinim hem bir tırtıl hem bir ağaç hem bir bulut."

Gözlerine bakıyorum: Işıl ışıl bakan gözlerine. Yakın arkadaşlarınızın gerçek gülüşlerini ayırt edebilirsiniz. O an anlıyorum ki ben Mona ilk defa gerçekten gülüyor yanımda. O burukluk gitmiş yüzünden, o endişe dolu ifade... Değişim değil bu, onun da dediği gibi farkındalık. Kendinin farkına varmak, âşık olduğun kişiyi bulmak. O artık diğer insanlardan ayrılıyor. Bazı insanlar dünyaya gelir, bir müddet zaman geçirir, ölür. Arada ne yaşadıkları önemli değildir. Bazılarının ise doğmaları için yaşamaları gerekir.

"Her hafta yeni bir kitap getiriyor bana. Altı çizilmiş onlarca satır dolu içinde. Kendinden notlar yazmış bulduğu her boş kısma. Bazı bölümlere şarkılar eklemiş. Gizli mabedine dalıyor gibi hissediyorum. Öyle değil midir zaten? Bir insanın bir insanla paylaşabileceği en özel şey düşünceleri değil midir? Bizi biz yapan, diğerlerinden ayıran."

"Kendimi özel ve değerli hissediyorum. Bu his yaşadığım tüm hisleri döver. Ben de onun için karışık bir kaset hazırlıyorum. Her aya bir tane. Hepsinde 12 şarkı var. Sever mi bilmiyorum. Bunu önemsemiyorum da. Çünkü o kasete baktığımda göreceği şeyin ne olduğunu biliyorum."

"Ben bilmiyorum."

"Uğraş, düşünce ya da ne bileyim. Onun gibi bir şeyler. Yaptığım şeyi değil de neden yaptığımı sevecek. Onun için bir şeyler yapıyor olmam hoşuma gidecek."

"Onu bu kadar iyi mi tanıyorsun?"

"Sadece benim hoşuma giderdi."

Kalkıyoruz sonra. Bir yere kadar beraber yürüyoruz. Bana yeni keşfettiği birkaç şarkıyı açıyor. Çocuklarını biriyle paylaşıyor gibi. Yol boyunca hiç konuşmadan onları dinliyoruz. Âşık insanı kilometrelerce uzaktan tanırsınız. Ayakları yere basmaz onların. Şarkılardan çıkardıkları anlamlar değişime uğrar. Her yerde aynı simayı görmeye başlarlar. Huysuz bir yaşlının yüzünde, kaldırım taşlarında veyahut sokak lambalarında onu ararlar. Şehir saklambaç oynanan ufak bir odaya dönüşüverir. Düşmek, düşmek gibi değildir. Göze inen öyle bir perdedir ki bu tek görebildiğin o olur.

GecekonduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin