22

11 4 0
                                    

Kaybolduğumuzu nereden anlarız füsun? Nefsimiz nereye kaçar? Kendimizden çok uzağa kaçmak mümkün müdür? Sarı saçlarını anımsıyorum, beline kadar. Geceden örerdi annen onları, tokayı hep fazla yukarı takardı sen de kaşlarını çatardın ona. Ucuna kadar ör derdin, her tarafının kıvırcık olmasını isterdin. Ellerin top gibi kalbinin üzerindeyken sabaha kadar beklerdin. Heyecandan uyuyamazdın. Gözlerin açık uyuduğuna inanırdın çocuk aklınla. Anneni de buna ikna etmeye çalışırdın. Gözlerin açıkken o kafanda beliren şeyler hayaldi füsun. Bunu niyeyse kabullenemedin.

Sabah olunca herkesten önce sen kalkardın. Koca yatağa güç bela tırmanır, o zamanlar minik olan ellerin ile yüzüne tutunurdun annenin. Gözlerini açmaya çalışırdın. Annen huysuzlanırdı. Uyumayı ne çok severdi. Sırtını dönerdi sana sen de üstüne binerdin kalksın diye. Sonra dayanamaz örgülerini kendin açardın. Annen ne kadar tarama kabarır dese de sen tel uçlu tarağınla kafanı acıta acıta tarardın. Sonra birkaç adım geri atar kendine gülümseyerek bakardın. Kendini dünyanın en güzeli gibi hissederdin.

Şimdiyi sorarsan ortalık biraz karışık füsun. Geleceğini emanet ettiğin ben ilk saçlarından vazgeçtim. Kısacık yaptım onları bir daha da uzatmaya cesaret edemedim. Kusuruma bakmayıver sen benim hatırlamak istemediğim yanımdın. Ölmesini istediğim, baş edemediğim yanım. Seni hatırlatacak her şeyi ateşe vermek istiyordum. Oyuncak arabaları başta sonra atlama iplerini. Kınaya buladım saçlarını füsun. Güneşte parlayan o ipek saçların artık yoluk yoluk, beyazladı da. Çok isterdin ya oldu işte. Saçların bedeninden önce yaşlandı. Saçlarına iyi gelen tek şey senin aksine onları koparmayı bırakmamdı. Hatırlıyor musun parkeleri ne hale getirdiğini? Bir gün koltuğun yanında yumak buldum füsun. Tutam tutam saç. O günden sonra saçıma dokunmayı kestim. Kimsenin de dokunmasına izin veremedim. Bir tel dökülür diye ödüm koptu.

İşte o dut ağacı. Yazları parmak uçlarında yükselip dallarına uzanmaya çalıştığın hiçbir zaman ulaşamadığın o ağaç. Kesmişler. Koşuşturup durduğun o beton yığını, çiçek yolup durduğun annenin sana kızdığı o yol. Bak işte turuncu eteğinin çekiştire çekiştir gittiğin o gün şurada. sahi kaybolduğumuzu nereden anlarız füsun? İnsanlar bize yabancı baktıklarında mı? Gidecek hiçbir kuytu bulamadığında mı? Evin yolunu unuttuğunda mı?

Sana seni anlatmak çok garip füsun. Ama anlatmadan edemiyorum. Her şeyin farkına varalım istiyorum beraber. Sevdiğin tüm insanları düşünsene, verilen sözleri. Sen hep aynı yerdesin. O ağaç evde, o bankta, o sahilde veyahut merdivenin kenarında. Peki onlar? Sevdiklerin şimdi nerede? Senin uğruna ölen insanlar gerçekten öldüler mi? Onları hala seviyorsun. Onlar senin hakkında acımasızca konuşurken sen hala onları koruyorsun. Sevgi istediğini alamayınca yıkıp dökmekse eğer füsun sen hayatın boyunca hiç sevmedin. Sadece bir kere birine sitem ettiğini hatırlıyorum ve ağlayarak ondan defalarca özür dilediğini. Sonrasında kimseye niye diye soramadın. Herkesin hayatından tek tek çıktın sessizce.

Nurcan vardı ilkokulda. Kapının önünde beklerdi seni sürekli. Bir gün beklemeyi kestiğinde ona neden diye sormadın. Kimsenin peşinden gitmemen gerektiğini mi öğrenmiştin? Biliyor musun füsun bugün olsa ben de aynısını yapardım. Çünkü galiba bütün arkadaşlarımı onlardan uzaklaşınca tanıdım.

GecekonduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin