Kahverengi, eski ev telefonu duruyor televizyon sehpasının alt rafında. Ne zamandır kullanılmadığını bilmiyorum. Üzerindeki danteli kaldırıp kenara koyuyorum. Kulağıma dayıyorum telefonu. Kablosu esneyerek uzuyor yukarı. Aklımda kalan kadarıyla bir numarayı tuşluyorum. Açılmıyor. Daha doğrusu çalmıyor. Çekik fişe bakıyorum önce sonra soluk ekrana.
"Orada olduğunu biliyorum." diyorum sessizce. Dudaklarım kıpırdıyor sadece. Karnım sancılanıyor. Gözlerimi kapatıyorum.
"Ne zaman döneceksin?" cevap gelmiyor. Dönmeyecek herhalde diyorum. Bu sessizliğin başka ne gibi bir anlamı olabilir ki? Yine de bekliyorum biraz daha. Olur da pişman olursa söylemedikleri için ve dönmek isterse orada bulsun istiyorum beni.
"Gitmen sorun değil. Sebebini bile sormam. Geri dönecek misin?" Boş vızıltılar duyuyorum yalnızca. Kulaklarım uğulduyor veyahut içeri arı girdi bilmiyorum. Ekrana bakmaya devam ediyorum.
"Neyi yanlış yaptım? Ne yaptığımı bile bilmiyorum. Bu kadar insanı ben mi kaçırdım kendimden. Hepsi benim yüzümden miydi sahi? İstediğim şeyler mi fazlaydı yoksa sizin istekleriniz mi bende yoktu? Bilmeye ihtiyacım var." Sesim gittikçe yükseliyor. Yüzüme kan birikiyor. Kızardığımı hissediyorum, yüzüm alev alev yanıyor. Birazdan ağlayacağımı bildiğimden bunu bağırarak bastırmaya çalışıyorum.
"Yalnız kalmaktan nefret ettiğimi bilmiyor muydun? Kafamı dinlemek istemiyordum. Yalnız kalarak toparlayamayacağımı bilmiyor muydun? Bana sürekli yanında olmadığımı söylüyordun. Hatırladın mı? Bak benim yanımda da kimse yok. Bu evin içinde ölüp gideceğim. Herkes benden bahsederken yabani bir domuz gibiydi diyecek. Kimseye kendimi anlatmaya çalışmayacağım. Herkese evet diyeceğim. Fikirlerimi kendime saklamak istiyorum. Kimseye gitme demeyeceğim. Gidecek çünkü biliyorum." Sesimi kontrol edemediğimi fark ettiğimde duraksıyorum. Televizyon ekranından yansıyan bana kaldırıyorum bakışlarımı. İri gözlerime bakıyorum. Dişlenmiş dudaklarım aralık. Bir sonraki cümleyi söylemek için bekliyor.
"O duvarları tek başıma örmedim. Yanında durmadıysam birinin beni ittiği içindir. Bunu biliyorum. Bu yüzden sanırım kimse yanımda duramıyor. Çünkü artık kimseye güvenmiyorum. Yanıma kimseyi o kadar yaklaştırmıyorum. Bana zarar vermesine izin verecek kadar kimseyi sevmiyorum. Gitmeniz sorun değil dönecekseniz. Ama artık istemiyorum. Böyle iyiyim. Bu kadar hayal kırıklığı bana yeterli."
Kapatıyorum telefonu. Bacaklarımı kendime çekip sarılıyorum füsuna. Benim suçumdu biliyorum. Boşa kızıyorum. En başta yapmalıydım bunu. Kimseye açmamalıydım kendimi. Sonra duvarıma toslamak ve kaçmak zorunda kalmazlardı. Değiştin demezlerdi. Ben böyleyim derdim. Ona göre hareket ederlerdi. Ya da kimsenin yanında durmaya kendimi zorlamamalıydım. Bir gün duramayacak kadar yorgun olduğumda gelip bana alevlerini püskürtemezlerdi. Kimseye o karanlık yanımı göstermemeliydim. Herkes beni lisedeki o kız olarak bilmeliydi. Her şeyle alay eden hiçbir yere ait olmayan, ayakları yere değmeyen o kız... Yeniden başlayabilirim. Hayatım sıfırlandı. Mona dışında kimse kalmadı.
Sen de duy bunu füsun. Kendim dışında kimsenin yanında değilim artık. Kendimden başkasına sarılmıyorum. Kendim dışında kimseyi öpmüyorum. Kurtuluş istiyorlarsa kendileri yürüsünler o yolu ben artık yokum. Hislerimi tekrar etme zorunluluğundan sıkıldım. Artık sadece iyiyim. İş güç uğraşıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020