Güne monadan gelen mektupla başlıyorum. Kapı eşiğinde heyecanla yırtıyorum zarfı. İçinden düşen fotoğrafı kenara atıp kâğıdı katından ayırıyorum. İyiyim, diyor. Çok iyiyim. Artık bana özel bir şarkı var. O yazmış tahmin etmesi zor değil. Bir sabah piyanonun sesi ile uyandırılmış. Sonra mırıldanmış yarım yamalak şarkısını. Kalbinin göğüs kafesinden çıkmasından bahsediyor mona. Çok yakından biliyorum o hissi. Vücudunun kan pompalayışını hissetmek... Çok iyi biliyorum.Birlikte gezdikleri kiliselerden bahsediyor bana uzun uzadıya. Yediği yemekleri anlatıp duruyor. Fark edilmemek diyor, insanların sana garip bakmaması, süzmemesi ne güzel. Yaşadığını söylüyor. Hatta öyle ki bu ilkmiş. Birini öptüğünde gerçekten karnına kelebekler birikirmiş. Parmak uçlarında toplanırmış tüm enerji. Bu yüzden hep parmak uçlarında yürürmüş.
Saçlarını uzatmış omuzlarına kadar. Hiç bilmediği sokaklara kazımış adını. Birçok şehir terk etmiş. Birçok anı biriktirmiş. Müzik her yerde diyor. Kulaklarımda, ayaklarımda, kafamın içinde, odada... Eski bir sinemanın önünde onunla dans ederken pikapta. Otelin balkonunda şarap içerken perdelerde. Sabahın 5inde sevişirken yatakta. Müzik her yerdeymiş. Kaç gün olduğunu unutmuş. Kaç gündür bu masalın içinde olduğunu sormuş. Ben de cevaplayamamışım onu. Öyle çok olmuş. Mektubun sonunda biraz ağlamış. Mutlu olduğu için ölmek istemiş. Bunu da kaybedecek gücünün olmadığından bahsetmiş. Ölmek demiş yani bir çırpıda. Artık mezarlıklardan korkmuyormuş. O hastaneye gidebiliyormuş. Kaçacak bağıracak bir yer aramıyormuş. Çünkü o yeri zaten bulmuş. Adı yokmuş o yerin. Cinsiyeti yokmuş. Bedeni yokmuş.
Mektubu katlıyorum tekrar. Bana verdiği mührün yanına iliştiriyorum. Yüksekçe bir masa üzerinde yığılı mektupların yanında duruyor nohut dolu kavanozum. Bir tane daha atıyorum içine kapağını kapatıyorum. Bende hiç fotoğrafın yok diyorum monaya. Yüzünün aklımdan silinmesinden korkmuyorum. İçimden git diyorum ona. Gelmesen de sorun olmaz. Kaçabildiğin kadar kaç. Karanlık seni kovaladıkça sen de onu aydınlıkla korkut. Bir ışık bulmuşsun mona tutun diyorum ona tutun. Rüzgârdan koru onu. Korunaklı bir yere sok. Üfleme ne yaparsa yapsın.
Pis aynaya bakıyorum kafamı mektuplardan kaldırıp. Ben de buldum diyorum. Hiç sönmeyen bir alev. Evimi kaplasa da dışarı çıkmak istemeyeceğim bir yangın . Bak işte orada. Elinde yazarı olmayan bir kitap. Okuyup duruyor günlerdir. Beyaz gömleği kapatamamış bağrını. Kızıl sakalları güneşte parlıyor. Nefes alıyor aheste aheste. Karnı havalanıp iniyor. Ona doğru adımlıyorum. İlk adımı attığım gibi bakışları bana kalkıyor. Kitabı yana koyuyor. Ona ne zaman gitsem zaten orada oluyor. Kolları iki yana düşmüş sarılmamı bekliyor. Kıvrılan dudaklarına bırakıyorum dudaklarımı. Sarıyor beni. Yalnızca bedenimi değil. Geçmişimi ve geleceğimi. Sanırsam füsun hiç bıkmıyor. Ya da belki belli etmiyor. Bak konuşup duruyorum. Hiç susmuyorum. Beni hiç susturmuyor. Konuşmak bazen ilaç oluyor. Fazlası ise intihar*
Eğer diyorum tekrar içimden. Gelmezse sorun değil. Benim de artık rengârenk odalarım var. Dilime takılan şarkılar, dans ettiğim sokaklar. Gelmezse sorun değil diyorum yani füsun. Bir süre boş kalsa da banklar veya sokaklar kahkahadan yoksun olsa da birileri gelecek dolduracak oraları da. Sorun değil gitmesi. Ya da gelmemesi. Ama içimde bir yer gelsin istiyor. Sevdiğim her insanı başucumda görmek istiyorum.
"Bahçeye salıncak kuralım." Diyorum sessizce. İki yana ayrılan gömleğinin açıkta bıraktığı bedenine sokuluyorum. O kadar uzun olsun ki bu salıncağın halatları göğe uçayım. Kuşlarla beraber bambaşka diyarlara mesela. Sen de takıl koluma. Biz de gidelim.
Asmadan sarkan salıncağa biniyorum. Kenarda oturup bir sigara yakıyorsun. Çıplak ayaklarım ile salıncağın üzerine çıkıyorum ve hafifçe sallanmaya başlıyorum. Sigara dumanı sarıyor etrafını. Gözlerin ve bedenin tetikte bekliyor. Sanki düşsem yere asla değmez bedenim gibi. Beni hemen tutarsın. Bu yüzden hiç korkmadan sallanıyorum. Saçlarım rüzgâra yön veriyor. Elbisem kanatlarım oluyor. Adını bilmediğim şarkıları birleştirip saçma sapan söylüyorum. Yüzünde garip bir ifade var monptitim. Anlayamıyorum. Ben gülüyorken ilk defa gülmüyorsun. Salıncak yavaşça duruyor. Üzerine çömeliyorum. Parmaklarım halatı tutamaz gibi olduğunda top olmuş bedenimi kucağına alıyorsun. Ağlamaya başlıyorum. İçimden bu zehri atmak ister gibi. Zehri akıtmak ister gibi. Uyuşmuş o yeri hissetmediğim o boşluğu sökmek ister gibi ağlıyorum. Dudaklarımın arasından tonla şey dökülüyor. Kusmak istiyorum. Göğsüne çekiyorsun beni. Ağlamama karışmıyorsun. Yüzüme inen her yaşı öpüyorsun bir iki demeden. Geçmişimi de geleceğimi de kucaklıyorsun.
"Sorun değil," diyorum sana. "gelmese bile sorun değil." Sorun olduğunu biliyorsun. Bunu bilerek daha sıkı sarılıyorsun bana.
*oğuz atay, tehlikeli oyunlar kitabına atiftir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020