Mutfak tezgâhına oturtuyorsun beni. Üzerimde eski pijamalarım ve ellerimin arasında sıcak kahvenin tüttüğü bir kupa... Gölgelerimiz dökülüyor mutfak duvarına. Tek vücut gibi görünüyoruz dudaklarıma bir öpücük bırakıp geri çekildiğinde. Dudaklarımı yalıyorum gözlerimi sırtına dikerken. Altında dizlerine ulaşamayan bir şort, üzerinde yakası açık, kırışık, beyaz gömlek... Buzdolabını açıyorsun, içinden kahvaltılıkları çıkarıyorsun tek tek. Mutfak masasına diziyorsun. Telaşsızca hareketleniyor ellerin. Uzatabildiğin kadar uzatıyorsun zamanı. Bükebildiğin kadar büküyorsun. Öyle ki yaşlanıyorsun kâseleri her koyuşunda. Bir yaş ekliyorsun haznene. Bana döndüğünde karşılaşacağım gözleri merak ediyorum. Hangi mevsimde olacaklarını tahmin etmeye çalışıyorum. Beceremiyorum. Sanki sen asla tahmin edilmez birisin. Babam gibi. Kafan farklı işler. Nerede ne yapacağın hep planlı olur yine de her seferinde şaşırtırsın beni. Derim ki bu adam bu yüzyılda ne arıyor?
"Alışacağım her sabah bana kahvaltı hazırlamana." Diyorum kıkırdayarak. Omzunun üzerinden bakıyorsun bana. Gülümsüyorum genişçe. Kolların masaya dayalı bir vaziyette beni izlemeye devam ediyorsun. Dudakların kıvrılıyor belli belirsiz. Gözlerini inceliyorum. Sen de benden ayırmıyorsun odağını. Ne olduğunu bilmiyorum ama oyuna ayak uyduruyorum. Yavaşça doğruluyorsun. Yanıma geliyorsun birkaç yavaş adımda. Sanki ayaklarının altında cam kırıkları var gibi temkinli yürüyorsun. Yüzümü tutuyorsun iki elinle saçlarımı arkaya iterken. Kafamı senin yüzüne doğru nazikçe kaldırıyorsun. Gözlerin kapanır kapanmaz dudakların dudaklarıma iniyor. Ben de kapatıyorum. Beni öpüşüne karşılık veriyorum. Senin ellerin durduğu yerde dururken benimkiler orada burada geziniyor. Gömleğini itiyorum arkaya sonra seni kendime daha da çekiyorum. Birden geri çekiliyorsun sonra. Avuç içlerini kalçamın iki yanından tezgâha dayanıp soluklanıyorsun. Gözlerin kucağımda duruyor başın da neredeyse göğsüme değiyor.
"Ne oldu?" diye soruyorum göğsüm heyecanla inip kalkıyor. Elimi kalbimin üzerine koyuyorum her şey yolunda der gibi. Cevap vermiyorsun soruma. Üstelemiyorum ben de. Kollarını belime sardığında kafanı kendime bastırıyorum.
"Bir yere götüreceğim seni." Diyor dudakların. Kafam onu onaylıyor. Seninle her yere gelir o kafa biliyorum. Nereye gideceğini bile sormadan. O günü hatırlıyor musun? Sen gitmeden önceki hafta birlikte sahile gitmiştik. Üzerimde kıpkırmızı uzun bir elbise vardı. Rüzgâr estiğinde kanatlanıyor gibi hissediyordum. Beni her 10 adım sonra öpmüştün. Gülmekten yanaklarım acımıştı. Yol kenarındaki çiçekleri toplamıştın. Sonra hasır şapkamın üzerine geçirmiştin. Balık tutan insanların yanından geçerken ceketime sarınmıştım. Deniz tarafı güneşli havaya rağmen buz gibiydi. Gün batımını izlemiştik beraber. Denizin kızıl bir örtüye büründüğü o zaman bana kollarını sarmıştın arkadan. Beni sevdiğini söylemiştin ve ben derince susmuştum. Eğilip yüzüme baksan nasıl gülümsediğini görürdün ama bakmamıştın. Sen de benim sessizliğime ayak uydurup susmuştun.
Yelkenliye bindiğimizi hatırlıyor musun? O gün bana kaç kez sarıldığını sayamamıştım. Sanki bu son dermiş gibiydin. Biraz mutlu olmuş biraz da korkmuştum. Gece güvertede bir kasanın üzerinde yemek yemiştik. Saatler süren bir akşam yemeğiydi o. Battaniyeye sarılıp yıldızları izleyerek uyumuştuk. Sabah uyandığımda seni yanımda görmek içime sonsuz huzur tohumu ekmişti. Sanki hiçbir güç artık beni umutsuzluğa sürükleyemezdi. Senden başka.
Peki, sonraki günü hatırlıyor musun? Cam kenarında birlikte oturup sokağı izlediğimiz o günü. Tıka basa dolu olan o odayı seninle boşlamıştım. Kafamın içini seninle rahatlatmıştım. Şimdi gelsen ve baksan o oda yine dağıldı. Üstümüzü başımızı pislettiğimiz ve yorgunluktan nereye yaptığımızı bilmediğimiz o gün boşa gitti.
Gül dallarını budadığımızı hatırlıyor musun? Sular kesilince küvetin içinde köpüklü bir şekilde beklediğimizi? Birbirimize balonlar yaparken her yeri ıslatmıştık. Peki ya dizime yatıp film izlediğini? Gece boyu konuşmuştuk bir keresinde. Saatin kaç olduğunun farkına varmadan sabaha kadar tartışmıştık. Onu hatırlıyor musun? Bahçede yere battaniye serip uzandığımız ve göğü izlediğimizi? Veyahut bisikletle yollar dağlar aştığımızı? Bunlar kafamın içinde kendime kurduğum tuzaklar mıydı? Yoksa gerçek mıydı her sabah gördüğüm o yüz? Karar veremiyorum. Bir bilinmezlik içinde gidiyorum. Evimin içine bir oda daha eklendi sevgilim. Kapısı kilitli. Tekme atıyorum ona. Var gücümle yükleniyorum ama nafile oluyor. Hiçbir şekilde açılmıyor. Sanki anahtar bir tek senin elinde. Sanki bu bilinmezlikte beni bir tek senin gelişin kurtarır.
Unutmak için giriştiğim her şeyde zararlı ben oluyorum. Bilinçaltına ittiklerim gün yüzüne çıkıyor. Rüyalar insana çok şey anlatıyor. Gizlediği kaçtığı ne varsa yüzüne yüzüne vuruyor. Derler ki rüyadaki herkes sensin. Farklı bedenlerde can bulmuş bir sürü sen. Bir sürü birleşim ve olasılık... Gerçekten tek bir ruh mu var? O tek bir ruh mu dolaşıyor tüm bedenleri aynı anda? Aynı anda başka yerlerde olabilmek bu mu? Bu yüzden mi insanlar bir bütün olarak yaşıyor? Bunları sana sormam saçma mı bilmiyorum. Sen ruha inanmazdın. Bazen senin rolüne girip kendimle konuşuyorum biliyor musun ama olmuyor. Dediğim gibi işte sen tahmin edilmezsin ve her zaman şaşırtırsın beni.
Yine de ben seninle aynı ruhu paylaşmak isterdim. Senin acın benim acım olur muydu o zaman? Senin sevincin benim... Sıkışınca aynı çıkmazda olurduk. Kurtuluşu aynı yerde bulurduk. Farklı bedenlerde iki farklı olasılık olurduk. Birbirimizi tamamlayıp bir olmak gibi olmazdı bu. Biz birbirinden ayrılması mümkün olmayan bir bütün olurduk.
Eğer kalmaya devam etseydin çok şey değişirdi monptitim. Eğer sen de korkup kaçmasaydın benden düzeltebilirdim korktuğun şeyleri. Seninle olmak için çabalardım. Kendimden vazgeçmekten bahsetmiyorum ama bir şekilde hayatına uyum sağlardım. Ve sen olsaydın bu ruh halinden sıyrılmak daha kolay olurdu. Bir şekilde kalkardım sabahları erkenden. Çiçekleri sulardım. Senin kapı eşiğinde beni izlediğini biliyor olmak bana hayat enerjisi verirdi. Yavaş yavaş sulardım onları. Canlarını hiç yakmadan, olabildiğince uzatırdım o zamanı. Beni daha uzun izle isterdim. Bıkıp içeri gitme isterdim.
Tek başıma ölmem belki ama yalnız öleceğimi biliyorum. Eksik öleceğim. Belki bu yüzden hiçbir zaman bitti diyemeyeceğim. Azrail'e 5dakika için yalvaracağım. Uykumdan ayrılmak istemeyeceğim. O rüyayı tekrar görebilmek için gözlerimi sıkıca yumup kendimi zorlayacağım. Seni tekrar görebilecek miyim?
İncir ağaçları büyüyor. Kediler sokağı boşaltmış. Sanırım senden başka kimse beslemiyor onları. Gitmişler. Ben yine de kapının önüne koydum mama kabını. Oranın yalnızlaşmasına izin vermeyeceğim. Sanki orası senden bana kalan bir hatıra gibi. Hatıranı koruyacağım. Süsleyeceğim. Eğer tekrar gelirsen bir daha gitme diye orasını dünyanın en güzel yeri yapacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecekondu
Teen FictionBak, yağmur yağıyor sevgilim. Sele kapılan bu şehir sen yoksan yok olsun. Başlangıç: Aralık 18 2020