GERÇEK, YALANA
SARILINCA10. ATEŞ VE KÜL
Şömine önünde, oturduğumuz kanepe üzerinde, Enis Altınday'la beraber izlediğim filmin adı; ATEŞ VE KÜL'DÜ. Yaşamaya, yaşatmaya, her şeye umutla bakan bir adamı ve bir o kadar da aksi olan, söz dinlemeyen, her şeyden ümidini kesen, burnunun dikine dikine giden bir kadının hikayesini izliyorduk.
Aralarında tutkulu bir aşk vardı ama üçüncü kişilerin müdahaleleri yüzünden bir türlü bir araya gelemiyorlardı. Umarım filmde sevişme sahnesi yoktur diye düşünüyordum. Yanımda bir erkek varken öyle bir sahneyi izlemem mümkün değildi. Ve öpüşme sahneleri de tabii.
"Bu filmi daha önce izledin mi?" diye sordum Enis'e. Şayet vereceği soruya göre uyuyor numarası yapacaktım.
"Çok önceden," dedi. Oh! Çok şükür! İçinde ne var ne yok her şeyi biliyordu. Kalkıp içinde sevişmenin olduğunu bildiği bir filmi bana izletecek hali yoktu herhalde. "Doğru düzgün hatırlamıyorum bile."
Boşuna mı sevinmiştim demek oluyordu bu yani?
Filmi neredeyse yarılamıştık ama şu ana kadar bir şey olmamıştı, umarım bundan sonra da olmazdı.
Başımı kanepeden kaldırıp bilgisayarın yanında duran kadehimi aldım ve birkaç yudum üst üste içtim. Daha da içerdim ama Enis saçlarıma parmaklarını atınca bardak yavaşça dudaklarımdan uzaklaştı. Ve tabii ki de başım da bir o kadar yavaşça yüzüne döndü. "Ne oldu?" korkak çıkan sesimden sonra alkol kalmış dudaklarımın ıslaklığını aldım. "Elin neden saçımda?"
Saçımda sanki örümcek varmış gibi tepki vermeme gülümsedi. Ama sonra başını omzuna yatırıp kıstığı gözlerini kulağıma sabitledi. "Kulağının önünde dövme mi var? Kelebek kanadı sanki."
"Evet," dedim. Neyse ki asayiş berk Kemal'di. Hayır yani, sanki bana ne yapacaktı? "Küçük bir şey."
"Güzel bir şeye benziyor," dedi gözlerini gözlerime çevirip. "Daha yakından bakabilir miyim?"
Başımı ağır ağır sallarken buldum kendimi. Kadehimi de eski yerine bırakmıştım ayrıca. O da aynısını yaptığında bana yaklaşıp saçımı sırtıma bıraktı ve dövmeyi kapatan küçük saçlarımı da elleriyle geriye çekti. Şu an bu durumdan rahatsız olmuş olsam bile dövmeyi daha iyi görebilmesi adına yüzümü eğmiştim ayna gösterir gibi. Bakışlarım şöminede ağır ağır yanan ateşin üstünde olsa bile dikkatli gözlerinin dövmemin üzerinde olduğunu biliyordum.
Bana bu kadar yakın durması yüzünden zaten paniktim ama az sonra baş parmağını dövmenin üzerinden yukarıya doğru kaydırınca asıl paniğin o olmadığını anlamıştım.
"Rebena..." dedi. "Bu kelebeğin bir kanadı neden yok?"
"Eksik çünkü," yüzüne bakabilmek adına başımı düzelttim ama eli hâlâ saçımın üzerindeydi. "Yarım bırakılmış..."
Oraya eksik Rebena'nın konduğunu anladığında elini çeker diye bekledim ama bunu yapmak yerine bakışlarını tek kanatlı kelebeğin üzerine sabitledi. Hatta baş parmağıyla bir kez daha üstünden geçti. "Çok güzel bir dövme ama. Naif, kibar, nazik..."
"Teşekkür ederim," başımı düzelttiğimde elini de saçlarımdan çekti.
"Ne zaman yaptırdın peki?"
"On dokuz yaşında," dedim.
Neden gözlerine farklı ama bilindik anlamlar yerleşmişti acaba...
"Başka dövmen var mı?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İTAAT
Romantizm"Kimsin sen Enis Altınday?" Diye sorduğumda, bakışları bana hissettirdikleri kadar anlamsız değildi. "Tehlikeli ve tutkulu bir adam mı yoksa yardımsever ve vicdanlı biri mi? Kimsin? Nesin sen?" "Ya sen?" Diye soruma karşılık sordu. "Yalan," dedim...