60

972 68 83
                                    

.

Yer... Ayaklarımın altından kayıp gidecek.

Masanın üzerinde duran dolu şarap bardağını alıp kafama diktim. Kimse yoktu. Herkes 'toplantı' biter bitmez çıkıp gitmişti. Ben ise konuşmalarının gramına kulak verememiş beynimde dönen savaşla ilgilenmiştim. Bütün gece ağzımdan tek bir kelime dahî çıkmamıştı, Tom'da bundan hoşnut olmasa gerek şuan yanımda değildi.

Sevdiğim adam düşmanım mı? Beni en sâdık yakını olarak gören kişiyi, binevi öldürmek için kendime söz vermiştim. Bu... Ne biçim bir oyundu böyle?

Siktiğimin hayatında bir şey de basit olsa şaşırırım.

Tamam... Sakin ol Lydia.

Hogwarts'a döndüğünde Marcilya ile konuşacaksın. Rahatlayacaksın. O her zaman yanında olur. O seni bırakmaz. En kötü ihtimalle Tom'dan ayrılırım. Acı çekerim. Ama Marcilya beni bırakmaz. O bana yalan söylemez, arkamdan iş çevirmez. Bana dürüst olan tek kişi o. Kardeşim dediğim kişi yapmaz.

Evet, çıkış yolum o benim...

Ben nefesimi düzene sokmaya çalışırken arkamda ki kapı açılmıştı. Muhtemelen Tom'dur diye bakma gereği duymamıştım ancak duyduğum ses arkama dönmeme sebep oldu.

Lütfen şaka olsun. Ya da rüya. En azından kabus olmasını dilerim.

"Siktir ya." derken gözlerimin içine bakıyor, hem sinirli hem de ne yapacağını bilemeyen bir ruh halinde olduğu yüzünden okunuyordu.

"Bak, açıklayabilirim güzelim. Sakinleş tamam mı? Ne yaşadıb bilmiyorum fakat ellerin tir tir titriyor."

"Ne sikim açıklayacaksın acaba Marcilya?!"

Bağırdığım an şaşırsa da bozuntuya vermeden kelimelerinin arkasında durduğunu göristermek için yüzüne kararlı bir ifade kondurdu. Bana doğru bir kaç adım yaklaştı, yaklaştı...

Ani bir tepki gösterip elimde ki boş bardağı yere fırlattığım an adım atmayı kesti.

"Uzak dur."

"Açıklamama izin ver."

"Bana gereken tek açıklama ne biliyor musun?"

"Ne istersen anlatırım, ne istersen söyle?"

"Bileğini aç."

Duraksadı. Yutkundu. Gerildiğini bile hissedebilmekteydim. Yüzüme sinirime karışmış alaycı bir ifade konduruldu o an.

"AÇ DEDİM!" diye bağırdığım an gömleğinin kolunu katladı.

Tahmin ettiğim gibi.

"Ölüm yiyen olmam bir şey açıklamaz Lydia, kuzeninde öyle-"

"KUZENİMİ ÖLÜMLE TEHDİT ETTİLER! YA SEN? SENİ DE ETTİ Mİ?"

"Hayır... Ben..."

"SEN NE? MERLİN AŞKINA, TEK GÜVENDİĞİM SENDİN! TEK SIRTIMI YASLAYABİLECEĞİM... YA İNANMIYORUM. İNANAMIYORUM. BEN.. BEN NE KADAR APTALMIŞIM SİZİN GÖZÜNÜZEDE!!"

"Öyle bir şey yok güzelim. İnan benim tek istediğim güvende olmandı. Sen benim kardeşim gibisin, sana zarar gelmesini istemem!"

"PALAVRA! HEPSİ PALAVRA!"

"Değil, yemin ederim değil."

Kapının aralanma sesi bütün ortamı bozduğunda bakışlarım Tom'u bulmuştu. Sırayla ikimize de bakıp "Ne oldu?" diye sorduğunda sinirden kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Daha fazla burada durursam ikisinden birinin kalbini kıracağımı anımsıyordum. Bu yüzden Tom'u solladım ve odadan koşar adımlarla çıktım.

Marcilya'dan devam

Tom'un yüzüne hiç bir duygu barındırmayan yüzümle bakarken içimde ki öfke kırıntılarını ezmeye çabalıyordum.

"Sana demiştim." dedim net bir ses tonuyla.

"Sana 'Lydia'ı pis işlerinden uzak tut' demiştim Marvolo. Sen ne yaptın? Zaafın olan kadını alıp kan savaşının ortasına getirdin. Hem de ne yüzünden biliyor musun?"

Her sözümü vurgularken bir iki adım atıp ona yaklaştım. Cevap vermesine izin vermeden "Kahrolası hırsın yüzünden." dedim ve yüzüne iğrenircesine baktım.

Hiç bir şey olmamış gibi "Ne var?" dediğinde kafasını alıp duvara sürtesim geldi. Yüzüme boş boş bakıyordu.

Merlin!

Yavaş adımlarla yanımdan geçip gitti. Büyük ve uzun salon masasının kenarında parmaklarını dolaştırırken "Düşünsene Lydia Lordiçe olarak bu masanın başında oturuyor..." diye mırıldandı. Gözlerimi es geçen bakışları siyah temalı salonda dolaşmaya başladı.

"Herkes ona itaat ederken o emirler veriyor... Yönetmek, ne çok yakışır ona. Öyle değil mi?"

Benden cevap beklemiyormuş gibi hızla devam etti sözlerine.

"Ayrıca iyice düşünmeden hareket etmem merak etme. Lydia burada çünkü bana ne kadar yakınsa, o kadar çok güvende."

Daha fazla konuşmasına müsade etmeden "Kızı öldürteceksin gerizekalı!" diye bağırdım.

Bana döndü. Masadaki elini çekti. Sağ eliyle odayı işaret edip, "Ben bu odada, bu kalede saatlerimi geçirmiyor muyum? Sevgili dostum... Bunu en iyi sen biliyorsun?"

Kendimin işitebileceği bir sesle "Sikeceğim dostunu da seni de..." dediğim an kaşları çatıldı. "Duyamadım?" demesine karşın omuz silkip "Dikkatli dinleseydin." dedim.

"Ayrıca, hogwarts'ta güvendeydi. Onu buraya getirmek, korumaktan ziyade katil dolu bir kafese bırakmak olur."

"Merak etme Bella'nın gözü 7/24 üzerinde olacak. Güvende diyorsam öyledir."

"Ne?"

Şaşkınlığım öfkemi harlarken bunu dile getirip "Lydia'ı Bellatrix'e mi emanet edeceksin!?" diye bağırdım.

"Ondan güveniliri yok."

"Marvolo sen benimle taşşak mı geçiyorsun!?"

"Düzgün konuş. Karşında kim var unutma."

"İşine gelince Lordum işine gelince dostum olamazsın seni kuş beyinli sülük."

Birden bire, ben ne olduğunu bile anlayamadan boğazıma sardığı parmakları onu itmeye çalışmama sebep oluyordu. Boğazımı her geçen saniye daha da sıkmaktaydı.

Beni biraz olsun tanıyorsa bu yaptığının bir bedeli olacağını da biliyor olmalı.

"Saygını yitirmeden konuşacaksın. Ben ne istersen o. Unutma yanımda olduğun kadar da arkamdasın. Hem sen bu yolun başında dememişmiydin Potter, 'Sen ne dersen o.' diye?"

Evet dilim kopsaydı keşke.

Nefes alamadığımdan çırpınmaya başlamıştım. Yapabilsem tam şuan götüne asa sokardım da işte öldürüyor beni aq.

Bıraktığı an yere yığıldım. İki elim boynumu bulurken nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

Şerefsiz.

"Lydia iyi mi bak." diyip çıkıp gittiğinde yumruk yaptığım elimi yere vurdum.

Boğazımı zorlayarak "APTAL!" diye bağırdım.

Hay ben sana arkadaşım diyen aklıma...

Sakin olmalıyım. Fevri bir harekette bulunursam canımı okur. Mantık adamını mantığımla yenmeye çalışmam lazım...

Çok pişman olacaksın Marvolo. Çok...

.

.

.

.

~bir sonraki bölüm daha uzun olacak

We Could Have Had İt All || Tom RiddleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin