Merhabaa, biz geldik❤
Umarım bölümü seversiniz, Bol bol yorum isterim😌
Yeni bölüm için yine 970 oy diyelim, oylar tamamlandığında bölüm sizindir❤
Keyifli okumalar!❤
***
"Sakın o elbiseyi alayım deme çünkü şişme bir bebek gibi görünüyorsun Gülden!"
"Hiçte bile!" diyerek itiraz ettim ancak kabul etmeliydim ki giydiğim zümrüt yeşil elbisenin yakasından taşan memelerim, ince belim, kocaman kalçalarım ve o uzun, kızıl saçlarımla gerçekten de çocukların bir oyuncak rafında görünce ağlayarak almak isteyeceği türden bir bebek gibi görünüyordum. Ama hiç değilse güzel bir bebektim.
Elbisenin renginin gözlerimi ortaya çıkarmasını sevmiştim ve açıkçası ipek saten kumaşının pürüzsüz yüzeyine ve zarifçe aşağıya doğru akmasına da bayılmıştım. Bence yakışmıştı ama tıpkı Buse'nin söylediği gibi ne kadar güzel olursa olsun, bir şeyler... tam değil gibiydi. İsteksizce hafifçe yan döndüm ve aynadaki sırtımın açıklığına ve kumaşın sardığı kalçalarıma baktım. "Beni biraz şişman mı gösterdi?"
Lütfen öyle olduğunu söyle de almamak için bir sebep bulayım...
"Bilemiyorum," diyen Buse oturduğu pufta bacak bacak üstüne attı ve başını yana doğru eğerek, o bal rengi gözleriyle üzerimdeki her bir detayı inceledi. "Sanki bel ve kalça kısmı arasındaki o dikişler pot duruyor gibi, sanırım o yüzden..."
"Sanırım," diyerek yenilgiyi sessizce kabullendim. Sıradan, normal bir alışveriş olsa ya da bu elbiseyi öylesine alıyor olsam umursamazdım. Alınan her bir parça benim gözümde kutsaldı ve bir gün mutlaka giyeceğime dair olan inancım tamdı. Bu kadar detaya girmemin ve ince dokumamın sebebi bir nişandı, Ömür Göktepe ve yıllardır beraber olduğu adam -ismini hatırlayamadığım için kabalık etmiş olmazdım umarım- nişanlanıyordu ancak önemli olan bu değildi, önemli olan bu nişanın Alparslan'la birlikte katılacağımız ilk davet olmasıydı.
"Hadi onu çıkar da sana düzgün bir şeyler bulayım..."
Başımı sallayarak onu onayladım ve yeniden kabine girdikten sonra lanet gizli fermuarla birkaç dakika boğuşarak elbiseyi üstümden çıkardım ve bir köşede duran askı ve kumaş yığının içine bıraktım. Neredeyse bir saattir mağazadaydık ve itiraf etmem gerekirse bundan ne kadar zevk alsam da biraz yorulmaya başlamıştım. Günlerden perşembeydi, saat akşam altıyı biraz geçiyordu ve Buse ile iş çıkışında yaptığımız ilk şey kendimizi mağazalara atmak olmuştu. Hafta sonu gerçekleşecek bir davet için biraz geç bir programdı ama ikimiz de şu sıralar öyle yoğunduk ki buna ancak vakit bulabilmiştik. Üstelik Buse'nin yarın öğleden sonra bir uçağı vardı. Valizini hala hazırlamadığını biliyordum ve benim de üzerinde çalışmam gereken birkaç dosya vardı ve eğer bir elbise seçip alabilirsem ikimiz de bu eziyetten kurtulmuş olacaktık.
İç çektim ve ayakta durmaktan sıkılarak aynanın önündeki puflardan birine oturduğumda telefonum çalmaya başladı. Vakit kaybetmeden uzandım ve Alparslan'dan gelen çağrıyı yanıtladım. "Alparslan?"
"Bebeğim?"
O güzel, boğuk sesi bir kez daha iç çekmeme neden oldu. Uzandım ve parmaklarımı bir tutam kızıl saça dolarken şımarıkça gülümsedim. "Beni mi özledin?"
Tam bir özgüven patlaması yaşadığımı biliyordum ama o an bunu umursamadım ve Alparslan kısık bir sesle güldüğünde keyiflenerek arkama yaslandım. Onun da ofisindeki o güzel deri koltukta arkasına yaslandığı ve parmakları arasında bir dolma kalemi çevirdiği neredeyse gözümde canlandı. Oyunbaz bir sesle "Belki," diye mırıldandı ancak ben cevabımı çoktan almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİN KOYNUNDA
General FictionBeni iyice tezgâha yaslayarak "Gülden," dediğinde "Bitti," diye tekrar ettim. "Unuttun mu? Aramızdaki her şey bitti?.." "O yüzden mi gözlerime öyle bakıyorsun?" diye sataştı bana. "O yüzden mi beni kıskandırmaya çalışıyorsun? O yüzden mi delirtiyors...