Herkese merhaba, biz geldik❤
Bilen bilir, 4 saatte çok zor şartlar altında yazdığım bir bölüm oldu hahashsh
Bol bol oy ve yorum isterim bölüme! Yeni bölüme 1000 oy ve 600 yorum diyelim mi, hadi bir deneyelim.😌❤
Umarım bölümü seversiniz, keyifli okumalar dilerim🙏🏻❤
***
Gülden Seçkin yalnız bir çocuktu.
Hep yalnız olmuştum. Babamın yaptıklarını sorgulayamayacak ve anlayamayacak kadar küçüktüm ama onun ölümünden sonra bile kabuslar peşimi bırakmamıştı. İçe kapanık bir çocuktum. Biri bana bir şey sormadan konuşmaz ve sorulduğunda da sanki onaya ihtiyacım varmış gibi anneme bakardım. Kabuğuna çekilen ve başını önünden kaldırmayan, tabağına ikinci bir kurabiyeyi istemeyi çekinen o çocuklardandım.
Parka gittiğimizde ben annemin oturduğu bankın en yakınında bir örtünün üzerinde sessizce oyuncak bebeklerimle oynardım. Oysa aklım kumdan kaleler yapan ve bisiklet süren diğerlerinde olurdu. Göz göze geldiğim her çocukla birlikte içten içe bana doğru gelmelerini ve beni de oyunlarına davet etmelerini isterdim. Oynayacağımdan değil elbette, sadece isterdim. Onların arasına karışmanın ve diğerleri gibi üstümü toza ve kire bulayarak eğlenmenin nasıl bir his olacağını merak ederdim.
Meraklı bir çocuktum ancak cesur değildim. Bunu fark etmek için kâhin olmaya da gerek yoktu. Annem beni anlardı, her zaman yanımdaydı ama dedem... O çok başkaydı. Küçük bir çocukken dedem gözümde bir süper kahraman gibiydi. Üzerindeki o üniforma, çatık kaşları, o sert bakışları ve güçlü vücuduyla onun beni her şeyden ve herkesten koruyabileceğine inanmıştım. Nitekim babamdan korumuştu. Hayal meyal olsa da hatırlardım, o gece o kanlı ellerimi dedem tutmuştu. Ve bu öyle bir tutmaktı ki onun elimi bıraktığı tek bir an bile hatırlamıyordum.
Bana bisiklet sürmeyi ilk öğreten dedemdi mesela. Ben bisikletimi sürerken yanımda yürür ve büyük elini düşersem diye beni tutmak için sırtıma koyardı. Bana at binmeyi de dedem öğretmişti. Önce bir midilliyle ardındansa kendi atı Şahin'le... Araba sürmeyi de ilk dedemle öğrenmiştim, poligonda atış yapmayı da... Kendimi savunabilecek kadar dövüşmeyi, kart oynamayı ve hatta hile yapmayı da...
Dedem bana birçok şeyi öğretmişti ancak aşkı hiç anlatmamıştı.
Saçlarımı örmeyi kendi kendime öğrenmiştim mesela, piyano çalmayı da... Birinin bunlar için bana rehberlik etmesine hiç ihtiyacım olmamıştı. Eğer dedem bana aşkı ve aşkın nasıl bir şey olduğunu anlatsaydı, onu hissettiğim anı fark edebilir miydim bilmiyordum. Emin olduğum tek bir şey vardı; bu kadar hazırlıksız yakalanmazdım, darbeyi nasıl göğüsleyeceğimi bilir ve zırhımı ona göre kuşanırdım. Şimdiki kadar savunmasız olmaz ve bu kadar kırılmazdım.
Alparslan'ı sevdiğimi neredeyse kaza yapmak üzere olduğum o gece, onun kolları arasında bir çocuk gibi ağlarken ve ona sokulurken anlamıştım. Ona âşık olduğumu ise dün akşam anladım. O arabada elleri beni yine sararken ve benimle bir kez daha sevişip, o mavi gözleriyle ruhumu tarumar ederken...
Ona hayır demeliydim. Onu itmeli, o arabadan çıkmalı ve belki de beni ne kadar kırdığını yüzüne vurmalıydım. Onu sertçe sarsmalıydım, kendine gelmeli ve beni biraz olsun anlamalıydı. Ama tüm bunları yapmak yerine kollarım yine onu sarmış, dudaklarım ve tenim yine onunkilere karışmıştı. Tüm o kırgınlığıma rağmen Alparslan'dan gidememiştim, bunun düşüncesi bile garip bir şekilde canımı acıtmıştı.
Eski Gülden olsa kendisine böyle davranan bir adama orta parmağını kaldırır ve ona siktiri çekerdi. Ama eski Gülden daha önce hiç âşık olmamıştı ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİN KOYNUNDA
Ficción GeneralBeni iyice tezgâha yaslayarak "Gülden," dediğinde "Bitti," diye tekrar ettim. "Unuttun mu? Aramızdaki her şey bitti?.." "O yüzden mi gözlerime öyle bakıyorsun?" diye sataştı bana. "O yüzden mi beni kıskandırmaya çalışıyorsun? O yüzden mi delirtiyors...