Medya🤤
Merhabaaa, biz geldik❤
Bölüm aşşşırı love içerir ahahahsh Allah olmayanlara da verir umarım. (Önce bana ama dfjkhdk)
Bol bol yorum isterim, ne düşündüğünüzü yazmaktan çekinmeyin olur mu?❤
Yeni bölüme yine 900 oy diyelim, oylar tamamlandığında bölüm sizindir!💁🏻♀️
Keyifli okumalar!❤
***
Hayatımda hiç bu kadar gergin bir kahvaltı ettiğimi hatırlamıyordum, cidden. Bundan önceki kahvaltılarımın da çok mükemmel olduğu söylenemezdi elbette ama bir yanımda Ali Tufan Seçkin, bir yanımda Alparslan Gündoğdu; kelimenin tam anlamıyla testosterona boğulmuştum.
Her ikisi de hayatımda tanıdığım en zor adamdı. Tüm o imalar, restleşmeler ve göz süzmeler beni hiç olmadığı kadar yormuştu. Alparslan'a bunlar için kızamıyordum ancak dedemi de üzmeye gönlüm el vermiyordu. Bu yüzden dedem, onunla iki turist gibi şehri gezerken ve kolunu omzuma atarak bana "Hayatımda tanıdığım en küstah adam," dediğinde ona karşı çıkmadım.
Ne diyebilirdim ki? Alparslan Gündoğdu benim de tanıdığım en küstah adamdı. O ateşli bakışları, kendinden emin gülüşü ve etrafa yaydığı o tehlikeli ancak çekici havayla küçük dağları ben yarattım türünden bir özgüveni vardı. Ona yakıştığı bir gerçekti, karşısında her seferinde eridiğimi inkâr edemezdim ama dedeme de hakkını vermem gerekirdi.
"Aslında tanısan seversin," diyerek şirince sırıttığımda dedemin yeşil gözlerinin yüzümde dolandığını hissettim.
Dedeme Alparslan'dan elbette ki bahsedecektim. Aslında son birkaç telefon konuşmamızda hayatımda biri olduğunu zaten anlamıştı fakat ben her seferinde geçiştirmiştim. Sanırım bu yüzden onu gördüğünde ve Alparslan ikimizin sevgili olduğunu söylediğinde dedem sert bir çıkış yapmamış, sadece rakibini tartan gözlerle onu incelemişti. Yine de içimden bir ses İzmir'e gittiğinde bundan çok daha fazlasını yapacağını söylüyordu ve bu daha fazlasını öğrenmek isteyip istemeyeceğimden emin değildim.
"Peki ya sen onu ne kadardır tanıyorsun?"
Ah, işte tuzak soru da gelmişti...
On gün demek... Sanırım biraz garip görünecekti. Bu yüzden yuvarlak bir cevap vererek, hatta kaçarak "Bunun bir önemi var mı?" diye sordum. Aslında cidden merak ediyordum. "İnsanları tanımanın bir... sınırı, süresi var mıdır dede?"
"Sanırım yok," diyen dedem beni üstümüze gelen bir bisikletliden kurtarmak için kenara çektiğinde ve çocuğa kızgın bir bakış atarak onun korkudan yalpalamasına sebep olduğunda sırıttım. Dedem tehlikenin geçtiğine kanaat getirmiş olacak ki sözlerine devam ederek "Sanırım yok," diye tekrarladı. "Bazen insanları tanımak için kimi zaman yıllar yetmez, kimi zamansa sadece birkaç dakika yeter..."
Haklıydı. Mert'i yıllardır tanıyordum ancak onun bana zarar verebileceğini, dahası bunu aklından geçirebileceğini hiç düşünmemiştim. Alparslan'ı ise henüz neredeyse iki haftadır tanıyordum ancak... ona sonuna dek güveniyordum. Bu yaptığım aptallık mıydı bilmiyordum fakat her iki Gülden de benimle hem fikirdi, belki de sadece ben değil onlar da delinin tekiydi.
Dedem "Onda garip bir... enerji var," dedi. Ses tonundaki o bilgiç tınıya sonuna dek kulak vererek adımlarımı biraz yavaşlattım. "Fazla cüretkâr... Dik başlı, dediğim dedik birine benziyor."
"Ah, bir de bana sor," diye mırıldandığımda dedem yavaşça güldü ama konuşmaya devam ederken gülüşü eskisi kadar canlı değildi. "Bakışları... güven veriyor, bunu inkâr edemem. Yaptığının sonuna dek arkasında duracak birine benziyor. Ama aynı zamanda ketum da... Sanki bir şeyler gizliyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİN KOYNUNDA
Ficção GeralBeni iyice tezgâha yaslayarak "Gülden," dediğinde "Bitti," diye tekrar ettim. "Unuttun mu? Aramızdaki her şey bitti?.." "O yüzden mi gözlerime öyle bakıyorsun?" diye sataştı bana. "O yüzden mi beni kıskandırmaya çalışıyorsun? O yüzden mi delirtiyors...