25. BÖLÜM: "GEÇMİŞ"

32.2K 2.7K 1.2K
                                    

Merhabaa, upuzun bir bölümle biz geldik❤

Fazla uzatmayacağım, umarım bölümü seversiniz!❤

Geçen hafta her biriniz harikaydınız, teşekkür ederim! Yeni bölüme 1300 oy ve 700 yorum diyelim mi? Hadi bir deneyelim😌

Keyifli okumalar!❤

***

Bu gece alkol almadığım için memnundum.

Zihnimin açık ve berrak olmasına ihtiyacım vardı. Düzgün bir şekilde düşünebilmeli ve tüm bu olanları anlamlandırabilmeliydim. Artık kaçmak ya da tüm bu olanları göz ardı etmek yerine bir şeylerin üstüne gitmeli ve canımı yakan her şeyi öğrenmeliydim. Yine de kelimeler sanki yeterince net değilmiş ve ben onları anlayamıyormuşum gibi hissettiriyordu. Alparslan'ın hıçkırıkları, sessiz gözyaşları ve gizliden gizleye tuttuğu yası...

Her şey bir araya gelmişti ve sadece onu değil beni de yıkmıştı.

Alparslan sayıklayarak ağlarken ve çaresizce gözlerini yumup kollarını bana dolarken, ben de kendi kollarımı onunkine sardım. Onunla ağlıyordum, onun yanındaydım ama bakışlarım yanan o dört mumun üzerinde sağlanıp kalmıştı. Pespembe bir pastanın üstünde, güzel bir altın sarısıydı. Mumun ucundaki ateş sanki hiç sönmeyecekmiş gibi canlıydı ancak o ateş yaşayan biri için değil, artık nefes almayan biri için yakılmıştı.

Bu bir kutlama değil, bir yastı. Alparslan Gündoğdu'nun minik kızının yası...

Âşık olduğum adamın kaybettiği küçük kızının yası...

Onun hakkında yalnızca bana gösterdiği kadarını bildiğimin farkındaydım ve bu gerçek içten içe her zaman canımı sıkmıştı. Bir şeyler sakladığını ve günün birinde bu sakladıklarının karşıma çıkacağını biliyordum. Yemin ederim biliyordum. Ama sakladıklarının canımı bu kadar yakabileceğini bilmiyordum.

Bileğindeki o harfe bakıp sayıklayan ve gözyaşlarıyla sızıp kalan Alparslan Gündoğdu benim baş edebileceğimden çok daha fazlasıydı. Öylesine perişan bir hali vardı ki bir an için hıçkırıklarımın hiç dinmeyeceğini zannettim. Benden sakladıkları için değil, sakladıklarının canını bu denli yakması beni hüngür hüngür ağlattı. Öylesine büyük bir acıyla boğuşuyordu ki aylardır bunu benden gizlemiş olması ve her şeyi sessizce omuzlaması bana kendimi çaresiz hissettiriyordu.

Gözlerinin içine bakmıştım. Beni ürküten o gözlerin içinde defalarca kez kaybolmuş ve onlara defalarca kez tutulmuştum. Tutkuyu görmüştüm. Öfkeyi, pişmanlığı, neşeyi ve hüznü görmüştüm. Ancak bu acıyı hiç görmemiştim.

Başını tıpkı küçük bir çocuk gibi göğsüme yaslamıştı. Parmaklarım saçlarında ve kollarındaydı ama titriyordum. Öyle çok titriyordum ki eğer bu kadar sarhoş olmasa bunu Alparslan'da fark edebilirdi ama şu an hiçbir şeyden haberdar değildi. Dudaklarından dökülen tek şey "Kızım," kelimesiydi. "Kızım... Benim minik kızım..."

Bu kelimeyi öyle içli, öyle derinden söylüyordu ki Alparslan'ın neden bir daha çocuk sahibi olmak istemediğini anladım. Daha önce bir evlat kaybetmişti ve yeniden baba olma fikri muhtemelen onun için dehşet vericiydi. Bir çocuğun Alparslan Gündoğdu'ya hatırlatacağı güzel şeyler olmazdı. O çocuk yalnızca onun acısını deşer ve onu yıkardı. Zihnimde tıpkı ona benzeyen güzel bir oğlan çocuğu vardı ve bu çocuk birkaç haftadır benimleydi ancak şimdiki yaşananlar o güzel çocuğu da katletti.

Bu fikirden nefrettim ettim.

Alparslan uyku ve uyanıklık arasında sayıklarken kendi kendime bir çocuk sahibi olmamayı diledim. Annelik fikri önceden yüzümü ne kadar güldürdüyse şimdi de bir o kadar acıttı. Alparslan Gündoğdu benden bir çocuk istemiyordu. Çünkü zamanından bir başka kadından bir çocuğu vardı.

ATEŞİN KOYNUNDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin