Medya: Alparslan Gündoğdu🤓Merhaba, biz geldik!❤
Umarım bölümü seversiniz, bol bol yorum isterim!
Ve 600 oy gelir mi, bence gelir❤
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen, keyifli okumalar!❤
***
"Kıza havale mi geçirtelim anneanne? Bunu mu istiyorsun?"
"Ama bacakları çıplak oğlum, üşüyecek bak sonra..."
"İçerisi yirmi beş derece anneanne üşümez merak etme, sen Mia ile ilgilensene..."
Duyduğum bu anlamsız konuşmaya kaşlarımı çattığım sırada bileğimin üstünde belli belirsiz bir dokunuş hissettim. Sanki uykumun en tatlı yerindeydim, uyanmayı hiç istemiyordum ama bu dokunuşlar bir son bulmadan devam ettiğinde hiç istemesem bile gözlerimi araladım. Gördüğüm ilk şey pembe duvarlar ve o duvarların üstündeki bulanık, çiçek desenli -sanırım onlar çiçekti- duvar kağıtları oldu. Hemen ardından kocaman taşlarla süslü avizeyi gördüm. Gözlüklerim gözümde olmadığı için görüntüler benim gibi üç derece miyop olan biri için oldukça bulanıktı ama buna rağmen evimde olmadığını anladım. Bir panik dalgası göğsümün tam ortasına yerleşti ve bir alışkanlıkla ellerimi uzatarak gözlüğümü aradığımda biri onları elime tutuşturdu. Gözlüklerim olmadan görememek öyle boktandı ki sanırım artık Buse'yi dinleyecek ve lens kullanmaya başlayacaktım.
Etrafı biraz daha net seçebildiğimde bir adamın hemen ayak ucumda oturduğunu ve dedem yaşlarında bir kadının da çaprazımdaki koltukta kucağındaki Mia ile beni izlediğini gördüm. İlk kez gördüğüm bu insanlar beni ister istemez ürküttü ve yaşanan olaylar birden hafızama dolduğunda nefes alamadım. Korkuyla yerimde doğrulmaya ve ayağa kalkmaya çalıştım ama öyle çok titriyordum ki bunu yapamadım.
"Hey hey hey, sakin ol... Korkmana gerek yok, sana zarar vermeyeceğiz..."
"Ben... ben..."
Dudaklarımı araladım ancak bir türlü mantıklı bir cümle kurumadım ve boğazımın ne kadar acıdığını fark ettiğimde yüzümü buruşturarak inledim. Canım öyle çok yanıyordu ki tenime dokunmaya çekindim.
"Oğlum, su versene kıza. Bak daha yutkunamıyor bile... Doktor olan sen misin yoksa ben mi anlayamadım vallahi..."
Söz konusu doktor otuzlu yaşlarının başında esmer, gözlüklü bir adamdı. Omuzlarına gelen koyu renkli dalgalı saçlarının bir kısmını yarım bir şekilde arkasında toplamıştı ve bal rengi gözleriyle ilk bakışta bile fark edebileceğim kadar yakışıklı bir adamdı. Yaşlı kadına gözlerini devirdikten sonra uzandı ve suyu bana uzattı. Hala biraz çekiniyordum ama boğazım öyle kötüydü ki bu teklifi geri çeviremedim. Uzanan ellerimin titrediğini fark ettiğinde yavaşça ayağa kalktı ve sanki beni korkutmaktan çekiniyormuş gibi yanıma oturduktan sonra elinin birini nazikçe enseme sararak doğrulmama yardımcı oldu. Mert'in o öfke saçan bakışlarıyla karşımdaki bu adamın bakışlarını karşılaştırdığımda gözlerim anlamsızca doldu ve güçlükle birkaç yudum su içtim.
"Teşekkür ederim..."
"Nasılsın?" Suyu yeniden sehpaya bırakırken yanımdan kalktı ve kendisi de sehpanın üzerine oturarak bana doğru eğildi. "Kendini nasıl hissediyorsun?"
"İyiyim... Sanırım iyiyim..."
"Bunlar ne saçma sorular evladım! Görmüyor musun kızın her yeri mosmor!"
"Anneanne... Bir karışmasan mı acaba?"
Karşımdaki adam anneannesine gözlerini devirdiğinde gülmek istedim ama yapamadım. Sanırım hala bir tür şoktaydım. Mert... Mert korkağın tekiydi. Her zaman öyle olmuştu. Gittiğimiz yerlerde bana asılan ya da laf atan bir adam olduğunda bile beni korumaya çalışmak yerine sanki bir olay çıkmasından korkarmış gibi elimi tutar ve mekândan kaçardı. Ama bugün... Kelimenin tam anlamıyla kontrolden çıkmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞİN KOYNUNDA
Ficción GeneralBeni iyice tezgâha yaslayarak "Gülden," dediğinde "Bitti," diye tekrar ettim. "Unuttun mu? Aramızdaki her şey bitti?.." "O yüzden mi gözlerime öyle bakıyorsun?" diye sataştı bana. "O yüzden mi beni kıskandırmaya çalışıyorsun? O yüzden mi delirtiyors...