"Günaydın" diyerek saçlarımı öpen adamın, gülümseyerek yanağını okşamaya başladım ben de.
O da benim gibi gülerek yanağıma dokunmuş ve eğilip alnımdaki yarayı öpmüştü.
"Günaydın" diye karşılık verdikten sonra başımın altındaki kolunu sıklaştırarak kafamı göğsüne çekip sarıldı.
İçine sokmak ister gibi sarılırken bir yandan da saçlarımı okşayıp, öpüyordu. "Uykucu güzel" diyip tekrar öptüğünde gülmeden edememiştim.
"Ben uyumak istemiyorum dedim ama sen zorladın beni" diyerek dudağımı büzdüğümde baş parmağını tam dudağımın ortasına değdirip geri çekti.
Hissettiğim bu baskı içimdeki volkanların patlamasına sebebiyet verirken yutkunarak cevap vermesini bekledim.
"Haklısın güzelim kusura bakma" dedikten sonra tekrar alnımı öpmüştü.
"Kahvaltı hazırlayayım mı sana? Ne istersin?" Dediğinde gözlerim parlamıştı resmen.
"Bilmem sen ne istersen onu yap"
"Tost istedi canım nedense, malzeme var mı?" Dediğinde kafamı sallamıştım. Gerçi uzun süredir yemek yapma işine girişmediğim için evde ne var ne yok bilmiyordum ama olsun.
"Ee haydi kalk o zaman bir silkelen, kendine gel. Bu ne uyuşukluk ya!" Diye beni kucaklayıp kaldırmış ve zemine basmama yardımcı olmuştu.
"Şimdi sen yürümeyi de unutmuşsundur" dediğinde burnumu kırıştırmıştım.
"Kimin yüzünden acaba. İki günde kucakta taşınmaya alıştık resmen" dediğimde kahkaha atıp burnumun ucunu öptü.
"Hırkanı da giy üşüme, gerçi ev cehennem gibi ama olsun, daha fazla hasta olmanı istemiyorum" derken deri koltuktaki hırkayı üzerime geçirmekle meşguldü.
"Ee sen de Tarzan gibi geziyorsun, bir şeyler giysene üzerine" dediğimde kaşlarını kaldırarak beni reddetmişti.
"Fena sıcak eviniz cidden, ben bu sıcakta hırka giysem erir giderim" dediğinde hak vermiştim ona.
"Haklısın"
"Hadi git elini yüzünü yıka gel, ben de kahvaltıyı hazırlayacağım" dedikten sonra popoma vurarak beni banyoya yöneltti.
Onun bu ani yakınlıkları beni ister istemez güzel hissettirirken, bu anların hemen bitmemesi için güzel dileklerde bulunup duruyordum.
Elimi yüzümü yıkayıp, uzun süredir kurtulamadığım hastalığın çöküntüsünden hafifçe sıyrıldıktan sonra mutfağa doğru adımlayıp bedenimi kapının kenarına yasladım.
Hızlı hızlı bir oraya bir buraya hareket ederken o kadar tatlı görünüyordu ki gidip öpmek istiyordum onu sert sert ama hala tazeliğinı koruyan kırgınlığım sağ olsun kendimi tutmam gerekiyordu.
"Hah geldin mi?" Dedikten sonra ekmekleri tost makinasına yerleştirmiş ve bana dönmüştü.
"Gelsene Omay ne duruyorsun?" Dediği anda beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
Başım zonklamaya başlarken, karnıma ağrılar girmişti.
Ulan bu adam beni hala kabullenememişti ki. Beni hala kadın olarak gördüğü Omay sanıyordu.
"S-sen ne dediğinin f-farkında mısın?"
"Nasıl? Ne diyorsun?" Diye yanıma gelip beni tutmaya çalıştığında sinirle geriye adım atmıştım.
"Dokunma bana!" derken gözlerim dolduğunda elimi yüzüme atıp sert sert sıvazladım ve bir adım daha geriledim.
"Dokunma sakın!" Dediğimde afallamış bir biçimde yüzüme bakmaya devam ediyordu.
"Güzelim ben bir şey anlamadım, ne oluyor?" dediğinde ilk defa güzelim kelimesinden bu kadar tiksindiğimi hissetmiştim.
"Alper" kendimden beklenmeyecek bir sakinlikle söylediğim kelimeden sonra derin bir nefes alıp devam ettim. "Ben Okay'ım farkındasın değil mi?" Dediğimde şaşkınlıkla kafasını sallamıştı.
"Ben Okay'ım. Omay değil, Omay diye birisi yok ve ben Okay'ım lan!"
Kelimeleri ona toparlayamadan söylerken sinirle devam ettim.
"Geçen gördün mü tam olarak bilmiyorum ama çüküm var, haberin olsun yani ve ibneyim, hani heves olduğunu söyleyerek kaçtığın ibne!" Dedikten sonra iyice burnumdan solumaya başlamıştım.
"Tamam özür dilerim, gerçekten seni kandırıp, yalan söylediğim için özür dilerim ama ben bu kadarını da hak etmedim Alper!" Dediğimde karşımdaki bedenin de ağlamaya başladığını görmüştüm.
"Bana güvenmedin eyvallah haklısın dedim sesimi çıkarmadım, beni bırakıp kıza gittin dedim ne kadar hasta olduğumun farkında değildi zaten sonrasında da bana iyi baktı" burnumu çektim ve hırkamın koluna sildikten sonra devam ettim.
"Ama yok, karşımdaki benim hala kız halimi düşünüyor, kabullenemiyor beni"
İkimizin de gözlerinden yaşlar yere damlarken sertçe yutkundum.
"Ben buyum bu, ben erkek olan Okay'ım, beni seveceksen bu halimle seveceksin ama sevemezsin ki, aptallık bende. Nasıl inandım senin gibi homofobik birinin beni seveceğine!?"
Elimi alnıma vurarak sinirimi almaya çalıştığımda Alper koşarak bileğimi tutmuştu.
"Dokunma bana!" Diye gürledikten sonra elimi hırsla çekip geriledim yine. "Git evimden!" Dememle şok olmuş bir biçimde yaşlarla dolu olan gözlerini açmıştı.
"Okay dinler misin beni?" Dese de onu umursamayıp kafamı iki yana salladım.
"Git dedim Alper!" Derken sesim az öncekine nazaran daha sessiz çıkmıştı.
Onun gitmesini ne kadar istemesem de artık sabrım taşmıştı.
"Okay güzelim lütfen" dediğinde sinirle odaya girip eşyalarını getirdiği çantanın içine yatağın üzerindeki tişörtünü de koyup eline verdim ve elimle tekrar kapıyı gösterdim.
"Bir daha güzelim deme bana" eline telefonunu da verdikten sonra ağlayan yüzüne bakmamaya çalışarak devam ettim. "Şimdi çık evimden" dediğimde biraz duraksayıp konuşacak olsa da vazgeçti ve kafasını eğerek odanın kapısının önünde durdu.
"Okay" bir süre durdu, ardından da çatlak sesiyle devam etti. "Ben seni erkek olduğunun farkında olarak seviyorum, en azından bunu bil" dedikten sonra odadan çıkıp dış kapının sesinin de gelmesiyle kendimi dizlerimin üzerine bıraktım ve elimi gözlerime bastırarak ağlamaya devam ettim.
Yüzümüz gülmüyordu ki bir türlü.
Garibanın yüzü gülür mü be?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MESAJ / GAY / TEXTING
Romance(TAMAMLANDI) İki erkeğin aşkını konu alır. *Argo, şiddet, küfür ve cinsellik içerir